bu da bizim gölgemiz
yorgun
ve terli
geç kalmış bir baharın
erken doğan çocuklarıyız biz
bu savaşı kadınların kulakları sağır eden çığlıklarıyla doğurduğu erkek çocuklar çıkardı
kimisi duvar diplerinde sobelendi
kimisi rüzgara yakalanıp acımasızca ebelendi
şimdi o çocuklar dünyanın başını döndürecek kadar çok mutlular
çünkü vuruldular...
portakal kabuğuna parmakların değince
gözlerin turuncu
gözlerin mavi
Demokrasi meydanında bir güvercin
Bir de yalnızlığım bekliyor
Soğuktan gözleri titriyor
yine geri geldi martılar
yine balık koktu ellerim
yine bir gün iskelede güneşi seyrederken
yeşil bir yosuna ayağımı basıp
denize düştüm galiba
sülüklerin karnı acıkmış balta girmemiş ormanlarda kırmızı başlıklı adam su içmek için yüce divana domalıyor develer de bir gün susayacak elbet özel sek terör adımlarını kimse duymasın makinaların vardiya değiştirmediğini zıplayarak atla üzerinden sömürünün kanguru gibi çıksın göbeğin kesende çocuğunu taşı kan kardeşi değildir sülükler emir yukarılardan gelmiştir balta girmemiş ormanlardan insanlar da bir gün uyanacak elbet
bir yar sevdim divane desünler
boş gezen biridir avare desünler
kalbimin odalarına bir yer versinler
ey benim sevdiğim nerdesin şimdi
bunca yıl sonra gelmesin şimdi
çocukların kiraz bastıkları yaz mevsiminde ölmek en güzeli olurdu yaşlılığımın canımın istediği yerde durdurmak serseri kalbimi arkama bile bakmadan kendi kıçıma tekme koyabilmek uçurumun kenarında yamacın engebeli bayırını tırmanınca boşluğa bırakabilmek utanmak nedir bilmeyen hislerimi doymasını öğrenmeli üç öğün yemeğe muhtaç midemin arsız haznesi kasılır şimdi öğle vaktine kulaklarını dayayınca hiçbir hırsız çalmaz karnımın uğuldayan zilini kendisi söyler acıkınca çatlar umudum geride sadece kuru ekmek kalır gelmemeliydi dünyaya kemiklerim ya da kırılmalıydı bu tükenmek nedir bilmeyen kalemim su dökmeseniz bile köklerime bitkilerin de canlı olduğunu umursamadan bilmem tanır mısınız o hanımı ormanda bir kadın vardır anasıdır tabiatın bilmem utanır mısınız doğada çıplak kalınca annelerin çığlık attıkları bahar ayında doğmak en güzeli olurdu kundaklığımın yere bile basmadan dokunabilmek toprağın kokusuna bulutların arasından sarkıtabilmek olgunlaşmamış düşüncelerimi konuşmasını öğrenmeli hayatında bir kez olsun sevişmemiş dudaklarım öpüşür şimdi yanaklarını güneşe dayayınca kimse tutmaz elimin aşksız kalmış yerini kendi kendisini alkışlar aşka susayınca süt vermeseniz bile ağzıma bebeklerin de canlı olduğunu umursamadan bilmem tanır mısınız o hanımı ormanda bir kadın vardır anasıdır tabiatın bilmem utanır mısınız doğada çıplak kalınca
Yüzmesini bilmez ellerim
Görmeyi unuttu gözlerim
Ağlayamam
Sağlık, esenlik ve 2024'ü aratmayan bir yıl dilerim,
Sevgi, saygı, muhabbetle...
Gündemi ve "insanı" meşgul eden tüm kirliliğe, nefret ve ayrıştırma diline rağmen, "ağız tadıyla" iyi bayramlar dilerim...
Saygı, sevgi ve muhabbetle...
Mustafa Bay
Eren hayırlı uğurlu ve bol okurlu olsun kitabınız