nefesi balık kokan bir martı kondu çatıya turuncu ayakları portakal bahçesinde sulanmış sanki gözleri alev alan şehri izliyor sokak lambasındaki ışığı terk edilmiş bir liman sanıyor caddeler batan bir geminin güvertesi sanki binalar pruva otoyollar yelken
bu şehrin insanları kayıp karabataklar da gözüktüyse eğer kıyı yakındadır
ıslanmak şart bu denizde çünkü dalgalar bulutlara değebilir her an güneş sönebilir işte o zaman sevişmeliyiz birbirimizi görmesek bile
çatıya konan martı omuzuma gelir mi acaba ona bir balık versem elimde durur mu
tiksinerek de olsa kendi tükürüğü ile sevişmeye çalışan ergenlik çağındaki huysuz bir gencim ben
üzerime insan kokusu sinmiş benim
ne yaparsam yapayım
ne edersem edeyim
giysilerimden bir türlü atamıyorum bu lanet kokuyu
kendime yeni bir in arayışı içinde ormanda yapayalnız gezinirken o kadını ırmağın kenarında çırılçıplak soyunurken gördüm
kendime bir ceket alıp adam olacağım
adam olmak kolaydır
ceket almak zor
kendime bir gömlek alıp insan olacağım
insan olmak kolaydır
inek taşır üstünde
ceket giyen bey
ayağında öküz var
çabuk yürür bey
hey !
ölümü bekleyen yabancı...
bana kim olduğumu söyler misin
herkes benim sarhoş olduğumu sanıyor
halbuki ben yürümesini öğrenebilecek kadar emekleyebiliyorum
sürünmeye katlanabilecek kadar yaşama sevinciyle dolu koca bir yüreğim var
Cemal bakkal seni sordu
Üşüdüğünden değil
Ekmeğe zam geldiğinden titriyordu
dokunabildiğince metal döşemelerle kaplı dört teker üzerinde dönen sıcak bir tabutun cehenneme yakın köşesinde yeşilin ve yağmurun ayakta seviştiği cenabet bir şehri gözlerim kapalı terk ettiğimde emekleyerek yürürken veya sürünürken aynaya bakan kör bir yılan gibi kendi gölgemin üzerinde süründüm memleketini terk eden bir rüzgarın estiği yöne doğru tükürdüm üstüm başım anlamsız bir terk edişin burukluğunda ıslandı kalbim denize her taş attığında yüzmeyi yeni öğrenen bir balığın yosunlu gözlerinde beliren tuzlu bakışları yıldızlara kaydı gözlerim şaşkın bir ahtapotun kolları arasında boğuldu
Ölü bir buzdolabının içindeyim
Islanmamak için bulutları izliyorum
Ölü bir buzdolabının içinde
Acıkmamak için kendimi zor tutuyorum
Ölü bir küvete uzansam
Bugün dünden daha erken bitti
Çünkü gece geri döndü
Arkamda gizlenen karanlığı görmek mi istiyorsun
çiçeklerine aldandım bahçesinin çam ağaçlarını görünce göğsüm kabardı işin ucunda bir de para vardı hele o sulu yemek yok mu boş kalmış midemi nasıl da uğuldatıyor yokluğu karınca sürüsü gibiydik otları çektik kökünden yeşiline aldandım bahçesinin asfalt dökülünce toprağa içim karardı işin ucunda bir de hayatta kalmak vardı hele o aşk yok mu yalnız kalmış kalbimi nasıl da duygulandırıyor yokluğu
Sağlık, esenlik ve 2024'ü aratmayan bir yıl dilerim,
Sevgi, saygı, muhabbetle...
Gündemi ve "insanı" meşgul eden tüm kirliliğe, nefret ve ayrıştırma diline rağmen, "ağız tadıyla" iyi bayramlar dilerim...
Saygı, sevgi ve muhabbetle...
Mustafa Bay
Eren hayırlı uğurlu ve bol okurlu olsun kitabınız