Ey gönül! leyla dediğin nedir
Diyar diyar ararsın nicedir
Gördün mü hiç aşkın cemalini
O gülden güzel gülden incedir…
Onlarcası geçti içimizden
Kimi parmak uçlarında,
Kimi çamurlu ayaklarıyla
Ve şimdi bize kalan; sadece izler.
Bu nasıl düzen hep masuma düşer tetikleri
Baharda hazan da ne soldu kiraz çiçekleri…
Avuçlarımda paslandı çivi
Kırmızı güller açtı çarmah
Bad-ı saba götürmez mi yare bu toprağın kokusunu
Kalanların vurdumduymazlığıdır gidenleri vazgeçilmez kılan
Kalanlar Lokman olsaydı, iyileşmedik yara mı kalırdı.
Sırtım yara bere içinde yüküm hayli ağır
Herkes duysun kalbim, avazın çıktığınca bağır
‘Mavi boncuklarım var benim, para pul geçmez gönlümde’
Belli ki kimine göre akıllı kimine göre deliyim
Oysaki kapı kapı aşkı arayan, bir garip çerçiciyim …..
Çok uzak iki adımlık yer sanki halep şam
Gün ağır ağır dönüyor vakit gayrı akşam
Yıkık duvar dibinde gönül kötürüm artık
Tutunduğum son dal ceviz ağacından asam.
Kahır çeken eli sepetlim
Misk kokulu dili şerbetlim
Sen ki toprağımın mayası
Canın canıma can devletlim
Gören tek gözüm tutan elim
Üç beş ay eğitim verdiler
Artık senin adın Mehmet dediler
Buranın adı peygamber ocağı
Geride kaldı ana kucağı
Elbisen üstüne postalın ayağına büyük
Bıçağı eline alan en uz kasap
Bir garip sarhoşluk kardeşkanı şarap
Hakkı bilmeyen kalem şeytana uşak
Hep şaşar oldu kulun kestiği hesap…
Gafile dünyayı versen daha yok mu der
Şükürsüzü Hak yoklukla terbiye eder
Helal lokmanın bedeli üç beş damla ter
Bu yolda Can! bize bir lokma azık yeter…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!