Aşk ehlinin eli bol, ehl-i dünyanın dar
Murat için kimi koyun kimi pul adar
Elin malına ağalık etmek pek kolay
Aşık olan İsmail’ce başını koyar…
Ey gafil…
Dünya nimetlerinde yok gözümüz
Yâr sunsun da kuru ekmekte yeriz
Öyle üç beş saatte neymiş, söylenirsin
Biz yıllardır yâr otağında iftar bekleriz…
Ey yâr
İçimdeki rüzgâr ayırt etmez dost düşman
İyi tutun esmeye başladığım zaman…
Yanıyor dostça ısırıklardan tenim
Tesellim sürünürken görmek yılanı
Yoksa bir kaşık suda boğardı kinim
Eğer ki müsaade etseydi dinim...
İçi içine sığmayan soluklar
Geç kaldınız onlar evde yoklar
Soğuk demir, tozlu ölüm
İnsan öğütür beton bloklar..
Ey çocuk
Bak! Bulamadın kaybettiğin huzuru
Artık hangi sığınak daha güvenli
Nerden bilecektin ki sen yarını
Şimdi arıyorsun değil mi anne karnını...
Huzur bulduğum yerdeyim
Kimsesiz gönül kenarımda
Oltamı atıyorum uzaklara
Tutabilmek için en ücra yerde kalmış hayallerimi
Bir an sen takılıyorsun gözlerime
Derinlere dalıyorum
Ve gidenler kalanları çoktan unuttular
Bize düşen dilimiz de yalan avuntular…
Umman uzak
Dört yanımız ağ
Bu şehir balık kokar
Tezgahta binlerce ölü
İbret olsun der gibi bakar
Ağır ağır çekiliyor sular
Ey yâr söyle yanında mı bahar
Bana kalan biraz sis biraz kar
Gönlüm hep kış, kapıda aralık
Bu soğuk halin nereye kadar…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!