Bir damla düşer, göğün gözünden,
Kayıp bir sır taşır, sessiz özünden.
Nehir çağlar, taşır onu derinlere,
Kendi içinde saklı, sonsuz sefere.
Ayna kırılır, suret dağılır bir an,
Ali Aşkıyla Değil, Muaviye Nefretiyle Kazandı
(Zâhirde Galip, Bâtında Mağlup)
Kalem susar, aşk konuşur
Ve aşkın dili susmakta gizlidir bazen.
Bâb-ı Hut
(Balığın Kapısı – İçsel Yolculuğun Karanlık Derinliği)
I. Kıta — Suda Kaybolan Sûret
Nihal'im atmadı "GÜNAYDIN" mesajı
Canım çok yanıyor,
fark ediliyorum…
Sabahlar sessiz olduğunda,
hele de en çok duymak istediğin kişiden “günaydın” gelmediğinde
o sessizlik insanın içine çöküyor, değil mi?
Zulme razı olmak değil,
Zulmünü sana şikâyet etmektir tazallüm,
Benim tüm tazallümüm,
Ey zalim sevgili, sanadır.
Kalbim…
Ey kalbimin sultanı, zulmün esiri olmuşum ben,
Tazallüm, hasretin feryadıdır dudaklarımda,
Mazlime kaldı elim, ellerin zincirinde,
Sevda yurdundan kaçan bir gölgeyim, ey sevgili.
Zulüm nehrinde yıkanan bir yaprağım ben,
Gözlerindeki Zaman
Bir an var ki, dünya susar,
Gözlerinle başlar her güzel masal.
gülsem mi ağlasam mı?
uğur getirirse gülerim,
sokarak zehirlerse yine gülerim,
zehirli uğur böceğinden
uğur beklerken zehirlenmek
komik olmasa niye güleyim?
Mi‘râcî Bir İç Yolculuk
1. YER YATAĞI — “Nefs-i Emmâre: Başlangıç Noktası”
Bir köşeye serilmiş eski bir yatak...
Tozlu, ağır, pencereden uzak.
Yatağına uzanmış düşünüyordu.
Bu yer yatağında ne işi vardı? Kim serdi bu yatağı?
Neden serdi niçin serdi?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!