Bu nasıl bir ceza, nasıl bir bela
Ne gecesi belli ne gündüzü
Yüzü yabancı, acısı bıçak sırtı
Beklemesi ömürden ömür çaldı
Bu nasıl bir ceza, nasıl bir bela
Soğuk sular akar Munzur'un dağında
Hocvanın yaylasında çiçekler açmış
Gelincikler baş kaldırmış toprağında
Hocvanın yaylasında çiçekler açmış
Çocukların kahkaha sesleri
Öyle bir çoğalır ki
Arş-ı alayı inletir
Yüzlerindeki tebessümde
Gökkuşağı açar göğün göğsünde
Çiçekler başkaldırır
Toprağın koynunda emek büyür
Bir kıvılcımla tüm orman yanar
Kelebek kısacık yaşar ölür
Doğaya dokunma topraklar kanar
Onu nasıl anlatır ki insan
Onu anlatmak değil
Yaşamak gerek yaşamak
Göğün göğsünden
Yağmurları sökmek
Güvenin yerini çıkarlar,
Başın yerini ayaklar,
Düzenin yerini kaoslar,
Barışın yerini savaşlar,
Hakın yerini haksızlıklar
Biliyor musun?
Sen, seni seveni bile öldürürsün;
Çünkü terazinin ölçüsü'nde haksızlık var!
Çünkü sen kolay, çok kolay vaz geçiyorsun.
Ölçüp biçiyorsun, yargısız infaz yapıyorsun.
Sana verilen, değerin, kıymetini bilmiyorsun.
Zindanlar ağır gelir çocuklara efendiler
Duvarlar yıkılır çocukların çığlık sesine
Saç tellerin dağılmış yüzüne güzel kadın
Öfken bin parçaya bölünmüş göğsümde kahrın
Alabildiğine gururlu siluetin gözümde durur
İnsanlığın bir nüshası kalsa bari
Gelecekte çocukları kim koruyacak?
Aklımdan saçmalıklar geçiyor,
Deli deli…
Toplasam çocukları içirsem ölüm iksirini
Ateşten gömlek giydirdiler
derimi etimin üstünde yüzdüler
kemiklerimi bir bir kırdılar
harlı ateşin arasında ben yanmazken
onlar cayır cayır yanıyordu
Ben ölümsüzleşirken
Kalemine yüreğine sağlık...