Bu gece sana birlikte izlemediğimiz, yaşamadığımız bir güzelliğin; hani biz yaşasak nasıl olurdu tarafını pratikte yaşatabilmek için geliyorum yanına. Beni bu gecelik böyle kabul edeceksin ve kucaklayacaksın. Ne dersin?
- Beni çok sevdiğini ve özlediğini söyle …
- Seni çok seviyorum ve özledim …
Yağmurun bardaktan boşanırca saatlerinde hiç ıslanmadan dünde kalan yaşamımın tüm kalıntılarını bir torbaya doldurup sana doğru yola koyuluyorum. Bol ışıklı vitrinlerin, motor ve fren seslerinin ve trafik lambalarının, kol-kola birbirine yaslanıp yürüyen kadınların, erkeklerin, sarhoşlanmaya niyetli yalnızlıkların, kapıları hep kapalı yüksek yapıların aralarından, yanlarından geçip, su birikintilerine dönmüş özensiz kaldırımların üzerinden atlayıp, parlak neonlarla göz göze gelmekten kaçınarak sana doğru yol alıyorum. Gecenin bir vakti.
deniz fenerlerinin işi
kayıp gemilere yol göstermek değil ki
dalgalarında prangadır kılavuzlukları
rıhtımdan el sallayan gözyaşlarına.
deniz fenerleri,
gitme demiştim ben sana, arkada güneş yok.
arıyorsan avuçlayacak altın rengi kum tanelerini
sarı yok, bulamazsın.
üşürsün, sadece soğuk var, sadece kar rengi.
gitme demiştim ben sana, orada hayat yok.
belki son satırına gelemeden
bu öykünün,
beklemediğim bir gece yarısı
aniden ölürüm.
kalp sektesinden
ya da başka bir şeyden
kimseye dönük bir yüzü yok ki içimdeki şiddetin.
gizlenmiş yarasalar sadece,
gece görüyor gözleri.
yollarını, ay a dönerek buluyorlar yüzlerini
ve ağaçlara küçük çentikler atınca
yapraklar dökülüyor.
o çocuğun gördüğünü sende görüyor musun.
hani tel örgüler arkasında
ve hiçbir şeyi tanımamış
ve her şeye umut gibi bakan
o çocuğu sende görüyor musun.
hadi, hiç durma, hemen şimdi,
“zemberek boşalmış, kadran dağılmış
koş merdiven koş
saat tamircisi uyuya kalmış.”
bak hala açılmadı günaydının kepenkleri
yanmaya devam ediyor sokak lambaları
hani hep karşımıza çıkan bir tarafı vardır
beklenmedik zamanda, yaşadıklarımızın.
eflatun gibi.
binmiş üstüne pembenin, erguvan olmuş.
düşmüş gölgesine boğaziçinin.
şöyle bir yan gözle bakarız
derler ki;
kainat yaratılırken tek renk kullanılmıştır,
o da mavidir …
onun için vapurlar üzerinde yüzebilmek için
maviyi seçmişlerdir
üzerimden üç kurşun geçti.
birinde ölüm tadı vardı.
ikisi toprağın en derinine saklanmıştı.
patlayacaklardı.
bir kız çocuğu;




-
Nur Tuna
-
Ertuğrul Söyünmez
-
Gülin Su
Tüm YorumlarNe kadar ben...ne kadar yürek...ne kadar yaşam dolu şiirlerinz...yüreğinize kaleminize hayran oldum şiir dostu...yaşanmışlığın her köşesinde duygularınız aksın bir ömür...selam ve saygımla
sen çok seviyorum Cevat çeştepe
şirlerinide
özledim seni geleceğim elini öpmeye
iyiki varsın hocam
...sevdiklerimizden ve okuduğumuz kitaplardan değildi uğradığımız ihanetler...duvarlarımızdaki yaralar sevgisi tutsak olanların ve düşüncesi korkakların ihanetlerinin izdüşümüydü...
....yaşam çizgisinin iki ucu arasında bir merdiven çıkar ya da ineriz...doğuma veya ölüme doğru..etrafımıza ördü ...