sordum kaç yaşındasın diye
yedi, dedi
saçları kıvırcık ve gözleri maviydi.
yumuşak g’yi söyleyemiyordu ama
öğrenmişti pek güzel, alfabeyi
a dan başlayıp z de bittiğini.
şimşekler;
sevgilim!
yağmuru böyle izlemezdik eskiden.
şimdi yüzünden endişe düşüyor.
görüyorum ki
gözlerinin renginden kahve gitmiş
yüreğinde;
ilkokula yeni başlayan çocuk temizliği ile
bir resim yap gönder bana
güneş olsun içinde.
doğsun şöyle her sabah benim üzerime
karanlık; Kafka’nın romanlarının ana rengi değildir
o romanlardan film çeken yönetmenlerin beynindedir.
birazdan yağmur yağacak, serinliği önden geldi.
seller akacak yavru sokak kedilerinin üzerinden
sen kapının eşiğine kum torbası koyarsın kim bilir
İki ihtiyar adam … Birisi çoktan ölmüş ama hala yaşıyor, yaşatılıyor. Diğeri hala yaşıyor ama çoktan ölmüş,
öldürülmüş. İki ihtiyar adam yan yana oturmuşlar bir kentin en yüksek tepesine. Birisinin Roma’ya bakıyor gözleri, Collesium sis lambaları içinde ışıl ışıl bu gündüz vakti. Varsıl, gülümsüyor.
Diğeri İstanbul’a bakıyor. Kızkulesi ‘ni izlerken gözleri, sahiline vuran sessiz ve karışık dalgalar gibi. Yoksul, üşüyor.
İki ihtiyar adam …
Roma’da bir kilisenin kapısına kurulan giyotin sehpasından, imparator fermanını yırtarak fakat kanlı bedenini ve kesik başını da yanına alarak yüz yıllık, bin yıllık, belki sonsuz bir tarihin ileri sayfalarına doğru koşar adım geldiğini yazıyor önündeki kağıda. Dünyanın bütün şehirlerinin sokaklarından, limanlarından hep aynı gün yürüdüğünü, geçtiğini yazıyor.
güneşin soğuk baktığı bir sabah, kül renginde
ölü balıkları topladım sahile vuran
lağım kokulu, siyahı ağır nehirlerden
mazota boyalı kurumuş dere yataklarından
boyasız tahta sandalyeler yapmak için
Geçen yüzyılın ilk yarısının da artık gerilerde kaldığı ve yeni bir yüzyıla doğru üç-dört adım atıldığı günlerden bir gece vakti. Bol ağaçlı, az ışıklı ve bahçe içi tek katlı- az katlı evlerin iki sıralı dizildiği sokaktan bir çığlık yükselir …
- Gitmeee, gitmeeeeee!
Hepimiz kulaklarımızı kabartır bakışlarımızı çığlığın geldiği tarafa çeviririz. Çığlık, çevresindekilerden yardım istercesine ve giderek daha da iç parçalayan bir ton ile devam etmektedir.
- Gitmesinnnn!
suratı olmayan bin ölünün
arasında kaldım,
hiç yaşamamış bir ölümün
taklidini yaptım.
kuşlar hür ve çok mağrur
gözüküyorlardı
Kapınız çalsın.
Başkasına bırakmayın, siz açın.
Özenle hazırlanmış bir masanın üstünde şampanya, şık ve güzel bir çiçek demeti ve yanan bir mum ile karşılaşın.
Keyif verdiği kadar da dinlendiren müzik dolsun kulaklarınıza birden.
benim; aşk dilinin birleşmemiş hecelerinde okuduklarım
ağır bir ter kokusudur yada patlaması birden volkanların
hani dudakların yanıp kavrulur gibi,
dehşet bir şey yani.
kor ateşlerin arasında çırpınan kanatsız gelincik kuşlarım




-
Nur Tuna
-
Ertuğrul Söyünmez
-
Gülin Su
Tüm YorumlarNe kadar ben...ne kadar yürek...ne kadar yaşam dolu şiirlerinz...yüreğinize kaleminize hayran oldum şiir dostu...yaşanmışlığın her köşesinde duygularınız aksın bir ömür...selam ve saygımla
sen çok seviyorum Cevat çeştepe
şirlerinide
özledim seni geleceğim elini öpmeye
iyiki varsın hocam
...sevdiklerimizden ve okuduğumuz kitaplardan değildi uğradığımız ihanetler...duvarlarımızdaki yaralar sevgisi tutsak olanların ve düşüncesi korkakların ihanetlerinin izdüşümüydü...
....yaşam çizgisinin iki ucu arasında bir merdiven çıkar ya da ineriz...doğuma veya ölüme doğru..etrafımıza ördü ...