Söz geçiremiyorum sözlerime
ve için için içerliyorum sözlürlerle sözlenmiş sözcüklere…
Fazla söze bile tahammül ediyor söz vermişlikler
ve sözlü sınavındayız sanki
ve sözedemediğiiz sözümüzden kırılıyor kanaatler…
Solmuş bir gülün koyu kırmızıya çalan
ve şarap rengi
ve bordo
ve hatta kararmaya yüz tutmuş yapraklarındasın…
Vakti dolmuş
Günebakan düşlerimizi yaşadık biz,
Akan gözyaşarımızı dindirdiği inancıyla
ve çocuksu gülüşlerini masumiyetimizin…
Sırça sarayları yıkmazdık çünkü,
Fırça fırça boyadık resmimizi
Son cümlesinde kavranmış bir roman kahramanının
ve bir orman kuytusunda duman duman tüten sobanın başında
ve kimbilir kaç yaşında doğacağının aman vermez kaygısı
ve ruhunun yaşına kalmayan saygısı
ve çilesi dolmayan üzüntülerin etrafında dolanıyordu…
Tan yeri ağardı,
Kızıl
Kırmızı
ve sarı,
Sapsarı bir güneşin ardında…
Tatlı bir su birikinsine yansımış
ve iki katlı
ve ahşap renge çalan
ve çitlerine sarmaşık dolanmış
ve iyice eskimiş
ve yaşanmadan eskitilmiş köy evinin taraçasında göründün
Tavan arası notları arasında kalmış
ve belki de karalanıp unutulmuş birkaç dize
ve sıradan
ve öylesine yaşanmış
ve tek düze
ve sesini
Tek başına doğdu bu sabah ufuklar
ve fukara bir bakış attı yıldızların görünmeyen ışıkları
ve başına buyruk bir karayel kesti sessizlik girdabını
ve kara mizah oldu bütün gülüşlerin ağlayışı…
Kelimelerini tüketti yalnızlık
Vakitsiz düş göllerinde kendini süzüyor gönüller
Çöllerinde yüzüyor kabus tarlaları
Üzülüyor sevinçli ayrılıklar, üzüyor üzüntüleri
Serin akşam gezintileri ayazında verilmiş sözlerle
Yaşlı gözlerle şimdisini arayan dünler
Vazgeçilmezliğidir bu aşkın seni gönlüme bağlayan
ve bir çağlayan gibi
ve sürekli ağlayan mağara duvarlarının dibi görünmeyen dehlizlerinde bile seni düşünmemi sağlayan
ve sensizlikte yürek dağlayan sessizliktir
ve sonsuzlukta bile seni istemekten yüksünmemektir…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!