Telgrafın telleri uzanır canım.
Kuşlar konar tutkulu delifişek.
Ovada cılız söğüt ağaçları;
Kuşların kanadında hasret türküleri,
Ve sıra sıra telgraf direkleri...
Kabaran denizin azgın dalgaları savrulur,
Yüreğimde kopan fırtınalarda…
Karanlıkla boğuşurken
Pusulasız kaptan gibi;
Tehdidin ıslıkları duyulur uzakların ötesinden.
Adres sormayan kurşun kalleşliğinde…
Bülbül güle tutkundur,
Ömrünce şakıyıp durur gül için.
Hiç bir güç bitiremez
Onun güle olan tutkusunu...
Çiçekler,
Önce toprağa sordum seni,
“O benim, ben anayım” dedi…
Dağları döven sert rüzgarlara sordum seni…
Kardelenlerde yaşam bulmuş,
Başak ve ter kokularını sundu bana…
Uzaklardan gelen hayalini kucakladım doyasıya…
Güneş,
Kızıl ışınlarıyla selamlar bu dağları...
Rüzgar,
Çığlığı anımsatan ıslıklarıyla...
Kış mevsimi,
Uçarken donan kuşların düşmesiyle yere.
Mevsim bahar değildi
Seni sevdiğimde.
Anılardaki İstanbul'un
Büyüsü vardı
Yaşanılan her anımızda...
Nehirler denize akar,
Zaman yarınlara!
Öfke, kin ve nefret, karanlığa…
Yağmur toprağa düşer,
Can vermek için tohumlara…
Hep mavi olsun gökyüzü...
Ülkemin her günü,
Günlük,güneşlik...
Yürekler bir atsın,
Birlikte coşsun,
Birlikte hüzünlensin duygular...
Ve son senfoniyi
Çalmadan önce keman,
Eski zamanların
Hüzünlü nağmeleri yükselir;
Uzak diyarlardan gelen esintilerle
Sihirli kaval sesinde....
Her canlı ölümü tadacak bir gün,
Şu fani dünyada Firavunlaşma.
Yaratan hesabı soracak bir gün,
Çıkarların için şerre yaklaşma…
Adil ol Ömer’in adaletince,
Şairler,tarih boyunca yaşadıkları toplumun sözcüsü olmuşlardır.