Ürkütür gelecek zamanların karanlığı,
Bu yüzden uykuya dalmaz
Dorukları karlı dağlar!
Yıldızların ışıkları
Yol gösterirken sabahlara,
Şafağın sökmesini bekler
Korkunun kol gezdiği karlı dağların gecelerinde,
Sen,şafağı bekleyen korkusuz bir kahramandın.
Gözlerinden çakan şimşeğin parıltısı;
Güneş olurdu,
Bitmek bilmeyen gecelerin sabahlarına....
Ateş renginde toprak,
Gökyüzünde tunçtan kale,
Ağır bulut katmanları!
Kıyameti işaret ediyor
Akşama yakın bir zaman kesitinde…
Bir damlacık yaş olsam gözlerinde,
Islatarak uzun kirpiklerini,
Yorgun yıllarımı bıraksam,
Hüzünlü bakışlarının ardında!
Süzülerek aksam,
Sonbahar yağmurlarına hasret toprağa…
Ay ışığı vuruyor ağaçların arasından
Dün geceden kalma!
Yollar karanlık.
Geceyi adımlıyorum böğrüne basa basa!
Farkında değilim
Kurulan çakal tuzağının;
Akşam olunca şehrin varoşlarında,
Uyanır karanlığın kuytusundaki hayaletler.
Geçmişe duyduğu özleminin düşlerini yansıtır
Gecelerin görünmeyen yüzüne….
Akşam olunca şehrin varoşlarında,
Mantar bulutları tutmuş gökyüzünü…
Güneş, söndü sönecek.
Tarihten çağlara, çağlayan nehir;
Sessizce kayboluyor,
Kızgın çölün kumullarında….
Adımladım İstanbul’un ıslak kaldırımlarını,
İçimdeki umutla, kovalamaca oynarken.
Eskiyen yıllara baktım,
Zamanın kısır döngülerinin aralığından;
Koşmaktayız art arda,
Kovalamaca oynarcasına.
Güneşin,dumanlı yamaçları
Ala boyayan ilk ışınları vururken vadilere;
Küçük çoban,
Elinde sihirli kavalı,
Düşer sürülerinin ardına...
Her zaman yalnızdır
Işıltılı kentin ışıkları,
Uykusuzluğa tutsaktır gözler!
Yalnızlık ürpertici,
Buz keser uçuşan gri düşler;
Yerlere düşer
Şairler,tarih boyunca yaşadıkları toplumun sözcüsü olmuşlardır.