gökyüzünde sakindir hayat
tiki ağaçlarının uzantısıdır bulutlar
en hoyrat çığlıklar alev kuşlarının cıvıltısıdır
aşklar da din dil ırk ayrımı yoktur sevgili
ve bütün nehirler asil akar...
körpe bir ağaç yüzün, öpseler darılır
madenden yeni çıkarılmış kristâl sanki gözlerin
her çakışı binlerce kıvılcım
yanar döner ışıklar
tılsımlı bir güneşin içinden geçit vermez saçların
geçti
çilek mevsimi
yağmur ağladı
yırtıldı peçesi gecenin
sızladı kalbi sokağın
sen gittin ya
şimdi ben nelerle uğraşıyorum
.....
ah! bu karanfil
ah! çilem
sesim çürüdü, bedenim tutuştu
ölüm tutan şehirlerin sokak aralarında savurun külüm
susak martıların çığlığına sorun
beni anlatır gaflet bulutları, yağmur damlaları
çökertme dertler aklım yuttu, dizlerim titriyor
ben hep böyleyim
enerji bolluğu ya da yoksunluğu
evrim geçirmiş trenler gibi
hızlı öfkeli dingin
düşler var yokluğa kürek
ah’lar var ki kalbe mil çeker
bir hıçkırık öksesi kilitlenir
gözyaşı saçaklarına
kırmızı puantiyeli bir yalnızlık
saçak kenarlarında ağlak çörtenler...
gün kırılır yüzümde
dudağımda üç okka aynalı tebessüm
yabancı bir sofadan geçer gibi umarsız adımlarım
yıkıl/ma/sın gökler / __
pare pare dökül/me/sin bulutlar / __
bükül/me/sin boynu leylâkların / __
'vefa'nın umuru/nda! /