enseni traşlıyor düşünceler
açsan ağzını zıplayacak kelimeler
boşluğa açılan kapının tokmağı
yan bahçenin kristalleşmiş yüzü
elbet kendini asacaksın
hem de kendi sözlerinle
Yitik kentlerin sokağında kayboldu özgürlük
Yarasa gözlerinden ölümü kustu ruhlar
Son ışık huzmesi de silindi yüzlerden
Tiz seslerde döküldü aynaların sırrı
Gizlendi yıldızlar yokluğun ötesine
Sallandı arzın merkezi
gün düşer
gözlerimin şafağına
bir turna havalanır dağların yamacından
su uyur bulut küser gök çatlar
bugün ölebilirim...
kırlangıç ağrısı bu
kapandığında kapılar
durduğunda güneşin kalbi, çöktüğünde akşam
giyindiğinde duvarlar yalnızlık libasını
gümüş gözlerin sessizliğe akıyor
derin mavileri kulaçlayan turnalara benziyor
sülün duruşların...
gökkuşağının gizemli kızı mısın?
kırılan ışık saçaklarından sallanan nur gibisin
Z e l h a...
ben
hiç küsmedim hüsn-ü yusufumla
tarla kuşları yalan söylüyor
yaban erikleri, kızıl kırlangıçlar da…
hep rüzgârın eşliğinde şarkılar söyledim
uzanıp güneşe
sonra gülümsemek vişne renkli sabaha
üzgün sokakları taşımak şehrin kalbinden
boşaltmak hüzünleri guruldayan karnından
sen yarı uyanık düşerken güne
dün gece çok hafifti ellerim
ayın yüzüne gülümseyen gözlerimse melül
boşlukta yol alır gibiydi yorgun adımlarım
...
sükut-u hayal içinde akar zaman
gecenin kırılgan yüzünde ay yansımaları
rüzgârın teninde ürperti
çatık çehreli vakitlerin didebânı gölgeler
çekilin başımdan!
kederlerim depreşir
bugün
yazdığım her şiir yabancıydı
kullandığım her kelimeyse yalan
bir türlü meramımı anlatamıyordu cümleler
bir avuç kül yutmuş gibi gözlerim / yangın
yıkıl/ma/sın gökler / __
pare pare dökül/me/sin bulutlar / __
bükül/me/sin boynu leylâkların / __
'vefa'nın umuru/nda! /