Atilla Birkiye Şiirleri - Şair Atilla Bi ...

Atilla Birkiye

hiç mehtapta boğaza baktın mı
bir elinde konyak, yüreğin yalnız
gözünde yaşlar, biz ayrı kaldık

hiç ağladın mı
boğaza, mehtaba karşı

Devamını Oku
Atilla Birkiye

sevinç çığlığı uyanışta
lapa lapa istanbul
boğaz yeşilli mavi
beyaz iki kıyı ortasında
hava soğuk da
yürümeli

Devamını Oku
Atilla Birkiye

Bir dal kırıldı; ince bir dal. Yüreğimde yüzünün acısını duyumsadım. Kederli ve hüzünlüydü. Bir yaprak düştü yere sarıydı, sapsarı, oysa mevsim sonbahar değil, ilkbahardı.

Bir yoldan geçtim; papatyalarla doluydu. Papatyaların içinde, birbirlerine küs oraya buraya serpilmiş hüzünlü ve kederli gelincikler vardı. Gelincikler olağanüstüydü; bir tane bile koparmadım.

Bir ırmağın önüne katıldım; aşk oldum saçlarına sarıldım. Irmak alıp beni götürdü, bir çağlayandan attı; azgın suların içinde yok oldum; saçlarının içinde yok oldum.

Devamını Oku
Atilla Birkiye

Yaşar Kemal, birçok yapıtında olduğu gibi Çukurova’daki yozlaşmayı, bozul­­mayı, değişimi ve feodal Türkmen düzeninin özellikle 1950’lerde belirginleşen kapitalist üretim ilişkileri karşısında çöküşünü işler, Demirciler Çarşısı Cina­yeti adlı romanında. Berna Moran, bunun -başka romanlarında da görülen- “yozlaşma mitosu” diye tanımlanabilecek bir “ana-tema” olduğunu söyler.

Bilindiği gibi roman “O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler çekip gittiler” di­ye başlar; ve törelerin, geleneklerin yitimi doğanın değişimiyle birlikte, Sarılar ile Akyollu aşiretleri arasındaki çatışma (kan davası) ekseninde destansı (epik) bir biçimde sürüp gider.



Devamını Oku
Atilla Birkiye

Deniz çağırıyor, Hisar'dan geçerken
Duru bir akıntı kuzeyden güneye
Kim bilir derinliğinde ne fırtınalar
Gecenin karanlığı uzak bir yolcu, artık
Aydınlık, yeryüzüne elini uzattı
Deniz'in ortasında kırmızı bir yol

Devamını Oku
Atilla Birkiye

(…)

Anlatamadan geçemeyeceğim, bellek kutusu birden açılıverdi
aydınlık mavinin tam karşısında, aslında yakın bir
zaman, öte yandan belleğin kolay kolay unutamayacağı bir
olay, dört beş yıl önce olmalı, 1 Mayıs günü sabah erkenden

Devamını Oku
Atilla Birkiye

küçük bir öpücük
yalnızca alından, çekingen
saçlarının derinliğinde yürüsem
uzansam gençliğime
coşkun ve heyecanlı
zaman ne ki

Devamını Oku
Atilla Birkiye

Her yazı dolunaylı mı olmalı, sorusu gelebilir aklınıza, başlığı okuduktan sonra. Bu yazının başlığı “Bir Kısa Dinlencede Dolunaysız Bir Yazı”ydı. Kısa bir dinlencede olduğumuzu nasıl olsa bir şekilde anlatırız diye başlığı kırptık.

Aslında “Perşembe yazımın” ne başlığı buydu ne de konusu. Her yazının bir yazılma süreci olduğuna göre, bir öyküsü de var demektir. Bunun da şöyle:

İstanbul’un sıcak günlerinden bunalıp ama iş-güç meselesinden dolayı kenti terkedemediğimden bir türlü denizin serinliğiyle buluşamadım, bu yıl. Ancak bıçak kemiğe dayandı ve 1972’den beri her yaz gidesürdürdüğüm Saros’un yolunu tuttum geçen Cuma.

Devamını Oku
Atilla Birkiye

hüzündür sonbahar
dudaklarında yudumlanan
kış ölümdür
saçlarında yaşam
göğüslerinin diriliği
sevinçli ilkbahar şarkısı

Devamını Oku
Atilla Birkiye

Birçok şeyi senden öğrendik; biz o zamanlar, baharı simgeleyen kuşlar gibiydik. Sen böyle adlandırmıştın. Seni ilk kez, önce yazılarını okumuştuk, Sinematek’te üye kartımızı alırken görmüştük. “İshak”ı henüz okumamıştık, o zamanlar utangaç ama cesur ses tonumuz vardı.

Aramızda, yoksul ve kerpiç köy evlerinin kırlangıçları da vardı, bizler, kentlerin yeni yetme horozları gibiydik. Sanki her şeyi biliyorduk. Soruyorduk. Sorduğumuz da hemen hemen hep aynıydı: Çözüm nerede? Ya da: Bir gerçeği saptamakla yetinecek miyiz?

Sizleri, seni kızdırıyorduk. Ne kadar hoşgörülü olursanız olun sizleri kızdırıyorduk, olup olmadık yerde sorduğumuz pervasız ve hep birbirinin benzeri sorularla.

Devamını Oku