yüzeye çıktığım yerde;
ne kürek, ne pusula;
yalnızca diplerin çağrısı kulaçlarımda.
ben de derin bir belaya bulaşır gibi
uzandım boylu boyunca,
bir dalganın delişmen doruğuna.
hiçbir sınır sarkmaz mı ötekine
çocuk topaçları gibi
kendi gölgesinde mi döner herkes
sade ayaz mı önler tohumun toprağa yağmasını
oysa ellerim de tohum dolu ilkyaz tadında
gelinleri güveyleri kıyıda köşede tutarak
bir günün düğününe ikide bir giderim
bir düğün gecesinden birde iki gelirim
haydi ellerini uzat
arasına arasına sözlerimin
orasına burasına gözlerimin
sabah tuttu azıcık elleriyle
piste çıkardı beni.
yüzünü gelincik tarlasından toplamış
gözlerinde açık ebruli.
bir oynak hava kondurdum ıslığıma
başladık ileri - geri.
ay!
külümün uzak eli
düşüme değdiremediğim değneğim
ne kaldı sabaha şunun şurasında
bir selam göndersen bari
yakamoz gülüşünden
sesime bir ot bulaşıyor
köygöçüren
bir deveyi sınıra dek sürüyor
devenin üstü hörgüç
altı patlangaç
sabahlardan bir sabah
bir sığırcık karası kapladı göğü
muştuyu her yere götürüyordu
bir bebek doğmuştu güne
sağrısında ağır bir sancı yalnızlıktan
açlık avuçluyordunuz
alâim-i Afrika
sora sara buluyordunuz
bizdik güneş eğnisindeydik
ah! etsen görünürdük
ben seni su sesinden bilirim
gözlerinin giz'li şırıltısından
gün açar gün solar
yastık gel olur
ben seni ipeğinden bilirim
Bir lokmanın içine sarılır
Acaba nedir?
Dağ kokar doğum kokar
Gagasını çapraz tutar göğüne
Şal bilmez şapka bilmez
Köpürmüş bir suyun son hali
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!