Ali Lidar Şiirleri - Şair Ali Lidar

Ali Lidar

249.

Ara sıra kesilen, zaman zaman da şiddetini artıran rüzgar, içi gibiydi adamın. Lise'deyken Lodos, Karayel, Keşişleme gibi türleri olduğunu öğrenmiş; ne bok yiyeceğini bilemeyen rüzgar diye bir türü ise hiç duymamıştı..
"Bir kuş olsam kanatlarımı hiç çırpmadan ona doğru süzülürdüm" diye geçirdi içinden. "Kavak poleni olsam savrulurdum ona doğru. Hiç değil, içi boş bir poşet olsam, karasız rüzgarın her esintisinde ona biraz daha yaklaşırdım." Mırıldandı sonra, "polen yada poşet olamadığı için bile üzülebiliyormuş insan.."
Gülümsedi sonra, ucuz kitaplarda yazılan türden 'acı acı' gülümsedi. Sonra birasından büyük bir yudum alıp aşağıya baktı. Bulunduğu balkonun altından güneye ve kuzeye doğru hızlı hızlı yürüyen insanları gördü. Herkes bir yere doğru gidiyordu kararlı adımlarla. Herkesin işi vardı sanki ve sanki herkes bir yerlere yetişmenin telaşına düşmüştü. Bir süre daha boş boş baktı adam, sonra birasından daha da büyük bir yudum çekip, "bir tek ben ve rüzgar" dedi. Bir tek ben ve rüzgar varız, nereye gideceğimizi bilmeyen! "

Devamını Oku
Ali Lidar

25.
Yanılmıştık. Ve bunu fark ettiğimizde şunu da çok iyi biliyorduk. Açığa çıkan bir yanılgı daha fazla görmezden gelinemezdi. Geriye tek bir şey kalmıştı; bitirici darbeyi kimin indireceği. Ben o kadar cesur değildim, çayla oyaladım kendimi bir müddet. Sen ise yalan da olsa kurulu bir düzeni yıkmaktan imtina ediyordun. Belki de yeni bir hayata başlamak için şarj ediyordun kendini gizli gizli kim bilir? Ben mütemadiyen çay demledim, sen ojelerinle meşgul oldun. Derken birgün kaçınılmaz olan gerçekleşti. Yüzüme bile bakmadan mırıldanır gibi açık pembe ojenin yakışıp yakışmadığını sordun. Ben de açık pembe ojeden nefret ettiğimi söyledim. İkimiz de o an fark etmiştik bunun son konuşma olduğunu. Sonra sen usulca kalkıp eşyalarını topladın ben de çayın altını kapattım. Sonra başka ufak tefek şeyler de girdi tabi araya ama artık her şey teferruattı..

(Severdim aslında açık pembe ojeyi. Ve sen daha dış kapıyı kapatır kapatmaz tırnağınla etinin arasındaki imkansız incelikte çizgiyi özlemeye başlamıştım bile. Ama artık bunun bir önemi yok. Yanılmıştık. Ve hiçbir yanılgı sonsuza kadar görmezden gelinemezdi.)

Devamını Oku
Ali Lidar

250.
..
Ve bende ciddi bir ciddiyet problemi var sanırım. Çocukluğumdan beri asık suratımın altında çiftleşen bir kaç çift tilki saklıydı hep. Lüzumsuz tevazu kıytırıklığına girmek istemem, bir gün herhangi bir şeyi ciddiye alırsam muhakkak üstesinden gelirim diye düşünüyorum. Ama ne zaman bir şeyi birazcık ciddiye almaya kalksam, sikindirik bir gülme geliyor bana, kendimi tutamıyorum. Ömrü hayatımda yaptığım en ciddi iş bir kadını deli gibi sevmek oldu, o da bir melekmiş, ben nereden bileyim. Oturdum ciddi ciddi sevdim onu, yüzüne hasret ölüp gideceğim muhtemelen.. Velhasıl bir gün yazmayı ciddiye alırsam tek satır bile yazmam, öğretmenliği ciddiye aldığım gün istifa ederim, hayatı ciddiye alırsam da kafama sıkarım!

Ey ehl-i müneccid, ehl-i demkeş, ehl-i zar ve ehl-i jack daniels ve ehl-i devrim ve ehl-i ukala.. Kulak verin sözlerime, bir kere söyleyeceğim. Her neyi ciddiye alıyorsanız bilin ki ondandır kahr-u belanız.. O yüzden meşhur ve meşum sokak filozofu Recep Usta'nın dediği gibi yapınız. Siktir ediniz! !

Devamını Oku
Ali Lidar

251.

Doksanların sonu. Şeker fabrikasının öğrenci yurdunda kalıyorum. Yeni gelen çömezlere eşek şakası yapılan saçma sapan zamanlar işte. Gecenin üçü, bir gurup çömez koridora toplanmış, sırayla şarkı söylemeleri isteniyor. Mevzu hayli sevimsiz esasında ama yurdun en kıdemlilerinden olduğum için çocukların oyunu bozmak da istemiyorum. Uzaktan göz ucuyla bakıyorum, biraz da can sıkıntısından oradayım. Abuk sabuk şarkılar söyleyen bir kaç korkmuş çocuktan sonra önce sesi duyuyorum. Uzun saçlı, iki üç küpesi, burnunda piercing'i olan bir çömez. Bu şarkıyı bi söylüyor aga, bi söylüyor (Cengiz Kurtoğlu-Demek Gidiyorsun) . Bitiminde ben meydana çıkıp kükrüyorum, bu çocuğa dokunanın amına korum lan diyerek.. Adamım Bora, nerde n'apıyor la şimdi acaba?

Devamını Oku
Ali Lidar

252.
"Ne kadar geç uyursam yarın o kadar geç kalkarım" temennisindeki gizli çaresizliği bulunuz..

Devamını Oku
Ali Lidar

253.
Soru: Katıldığınız ya da destek olduğunuz bir sosyal sorumluluk projesi var mı?
Cevap: Valla ben sosyal sorumluluk gereği mecbur kalmadıkça evden dışarı çıkmamaya çalışıyorum. İnsanlara da aynısını tavsiye ediyorum. Bence bütün sosyal problemler gereğinden fazla dışarda kalmaktan kaynaklanıyor. İş dışında herkes evinde otursa mis gibi olur ülke..

Devamını Oku
Ali Lidar

254.
Ara sıra herkesten kaçıp gittiğim köhne bir meyhane var. Adı Halit Baba. Orada yetmişli yaşlarda bir amcayla tanışmıştım. Tam otuz yıldır hiç ara vermeden her akşam içiyormuş. Öncesindeyse ağzına bile sürmemiş hiç. Laf lafı açtı sordum, amca ne oldu da içmeye başladın diye. Tam otuz yıl önce karısı bunu bırakıp başka bir adamla kaçmış. Amca da o gün bir ufak rakı alıp içmeye başlamış, sonra da hiç bırakmamış. Çok mu seviyordun amca dedim. Yok be evlat dedi, siktir olup gitmiş kadının nesini seveceğim. Ee dedim o zaman, niye böyle oldu? Çok alışmıştım evlat dedi, öyle gidiverince o ev bomboş kaldı..
Gerisini getirmedi amca, ama ben tahmin ettim. Amca o kadar alışmıştı ki alışmış olmaya, birdenbire yapayalnız kalınca ne yapacağını bilememiş muhtemelen. Ve yeni bir insana alışıp tekrar aynı şeyi yaşamaktan da korktuğu için başka bir alışkanlık yaratmış kendine. Kendisini hiç terk etmeyecek bir alışkanlık. En azından parası olduğu sürece kendisini hiç terk etmeyecek bir alışkanlık..

Devamını Oku
Ali Lidar

255.

Usandım artık bahaneler üretmeye çalışmaktan. Kimsenin kimseye soru sormadığı bir yer var mı diyorum. Varsa öyle bir yer oraya götürür müsün beni? Fısıldayarak, mucizelere inanır mısın diye soruyor. Ama ben sorulardan bıktım diyemiyorum. İnandığımı söylüyorum. Zaten inandığımı da biliyor. Ben inanmıyorum diyor. Ya beni de inandır, ya da sen de inanma artık. Öyle bir gücüm yok. Bunu da biliyor. Bir şey söylemiyorum. Çünkü ne söylesem nurtopu gibi bir soru daha doğuracağız. Bir bahaneyle evden çıkıp Odunpazarı'ndaki çay ocağına gitmek istiyorum. Yaşlı bir amca var orada, oralet istiyorum diyorsun hiç konuşmadan ve soru sormadan getiriveriyor oraleti. Kalbimdeki kimsenin kimseye soru sormadığı ülkeye başbakan olarak atamak istiyorum o amcayı. Bu fikir içimi biraz ferahlatıyor. Mucizelere de inanıyorum seni de seviyorum diyorum. Sonra beraber susuyoruz bir süre. Huzurlu bir suskunluk bu. Yağmur sonrası toprak kokusu gibi, uyku öncesi öncesi anne öpücüğü gibi. Artık neredeyse unuttuğumuz, ama her hatırladığımızda içimizi aydınlatan eski ve güzel bir anı gibi..

Devamını Oku
Ali Lidar

256.
Kapitalizmin vicdan temizleme araçları yardım konserleri, sms'ler ve makarnadır. U2 yardım konseri düzenler. Geliriyle Ruanda'daki açlara yardım edilecektir. Kapitalizmin modern insanı büyük bir coşkuyla konsere gider, yüz sterlin verip bilet alır ve görevini yapmış olmanın huzuruyla evine döner. Grubun solisti Bono'nun aynı akşam başbakan Cameron'u yatında ağırladığını, beraber yemek yediklerini ve Ruanda'daki iç savaşın sorumlularından birinin Cameron olduğunu bilmez. Suriye'den onbinlerce mülteci sığınır ülkesine modern insanın. Ve alicenap halkımız makarna seansları düzenleyip ayni yardım toplayarak vicdanına mastürbasyon yaptırır. Aynı makarna bazen oya da tahvil edilebilir lakin o başka bir yazının konusu. Bazen de Somali'deki aç çocuk görüntülerinin fluluğunda şöyle bir mesaj görülür. Yardım yaz boşluk bırak ebesinin.mına gönder ve beş tl. lik bağışta bulun. Hemen telefonlar kınından çekilir, sms atılır ve sorumluluğu yerine getirmenin vakur tavrıyla başlar yastığa konulur..

Bazen şehrin en yüksek binasının tepesine çıkıp avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Sizin uygarlığınızın da sisteminizin de şefkatinizin de.mına koyayim diye. Ama yapamıyorum. Yükseklik fobim var anasını satayım neyleyim!

Devamını Oku
Ali Lidar

257.

Bir deniz kenarı düşlüyorum. Sakin, kıpırtısız ve huzurlu. Yönüm güneşe dönük. İnsanın Azrail bile gelse gülümseyerek karşılayabileceği kadar güzel her şey. Sonra birdenbire iri kara bir sinek biçimsiz vızıltısıyla önce kafamın üzerinde pike yapıyor, sonra da terli göbeğimin ortasına konuyor. Kovuyorum elime. Üşengeç in kalklardan başka bir işe yaramıyor bu hamle. Göbeğimden bacaklarıma, bacaklarımdan enseme, ensemden tekrar göbeğime... Kararlı hareketlerle kovmak değil öldürmek üzere hamle yapmaya başlıyorum bu kez. Beceremiyorum. O an fark ediyorum. İğrenç şekilde terliyim. Ve yalnızım. Sonra insan artığı pet şişeleri fark ediyorum. Plajın biçimsiz taşlarına takılıyor sonra gözüm. Deminden beri huzurla baktığım güneş cehennem zebanisi gibi görünmeye başlıyor artık. Amına kodumun sineği duruyor hala yerinde. Mücadele etmekten vazgeçtim. Sadece kalkmak istiyorum... Odama gitmek istiyorum...

Öyle işte... Ne zaman güzel bir şey düşlemeye kalksam saçma bir sinek musallat oluyor düşümün göbeğine. Kendi kafamda yarattığım sinekle bile mücadele edemiyorum. Hayal kırıklıkları, delirten özlemeler, üşenmeler ve can sıkıntısı ve can sıkıntısı ve hiç azalmayan can sıkıntısı. Hepsinin obsesif karşılığı sinek oluyor bende. Kafka'nın böceği varsa benim de sineğim var lan diyorum kendi kendime. Sebep olanların gözü kör olsun!

Devamını Oku