281.
Ne zaman umudun azalsa seç bir yıldız yukarı bak
Bir çizgi çek dik açıyla kalbim altında olacak
Dün geçti bugün de geçer aslolan bir gün kavuşmak
'İmanın en sevdiğim şartı Meleklere inanmak...'
282.
Biraz zaman geçer sonra
Bir bakarsın hiç yaşanmamış gibi oluruz
Yaşantıyız şimdilik evet canımız yanıyor hala
Ama zaman büyülüdür her yaşantıyı anı yapar
O yüzden
283.
"Bana bu deli gömleğini kitaplar giydirdi usta. Kitapları ciddiye almaktan, kitaplarda çekilen acıları gerçek zannetmekten, kitaplardaki kahramanların yaşadıklarına kendi yaşantılarımmış gibi muamele etmekten kafayı yedim! "
"Neden? Çok mu yalnızdın? Herkes kitap okur, etkilenir. Sonra kitabı kenara koyup spora gider, televizyonu açar, sevgilisiyle buluşur... Ne bileyim yapar işte bir şeyler. Sen niye hapsettin kendini kağıt duvarların arasına? "
284.
Şiirimizin en zarif abisi; ergenliğimde ne yapmak istediğini anlamaya çalışarak, ilk gençliğimin solculuğunda 'öteki mahalleden' olduğu için gizli gizli ve hayıflanarak, sonra sonra satırlarındaki acıyı ve masumiyeti bütün yüreğimde hissederek okuduğum, her yol ayrımımda bana öğütler verip elimi tutan Cahit Zarifoğlu'nun ölüm yıldönümü bugün. "Seçkin bir kimse değilim/İsmimin baş harfleri acz tutuyor" diyecek kadar mütevazi olan bu güzeller güzeli abimin ölümüne yakın son sözleri; " Kırlarda çiçekler artık bensiz açacak! " Ruhun şad, mekanın cennet olsun sakalları gözlerinden kara derviş yürekli abim...
Seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
285.
"Ah Beni Vursalar Bir Kuş Yerine! "
Yataktan çıkıp çıkmama çelişkisi. Kahvaltı telaşı. Hava nasıl acaba merakı. Duş mu alsam? Koltuk altı koklamacası... Bugün idare ederim. Ne çok kuş ötüyor burda, mahalle değil Manyas kuş cenneti mübarek. Kuşlar karnımı acıktırıyor. Düşünceler midemi bulandırıyor. Kuşlar sussa, aklım sussa ben de herkes gibi uyusam. Kuşlar susmuyor, aklım karışıyor. Kuş mu vurup yesem? Arkasından ağlayıp. Hem ağlayıp hem;
286.
Beni anlamıyorlar Gölge. Sen de anlamıyorsun. Kimse anlamıyor. Böyle görünmeye, olduğum gibi görünmemeye mecburum. Çünkü ben olmadım. İçi Kan Ağlarken Gülümsemek Zorunda Olanlar Diyarının Olgunlaşmamış Düküyüm ben. Tek varis benim. Kardeşlerimi boğdurdum. Sorumluluklarım vardı, sorumluluklarımı yedim! Sululuk yapma mı? Çok ayıp Gölge, benim işim sululuk. Yoksa kurur gideriz bu kadar akıllının arasında. "Konuya dönün sayın düküm! " Konular öpsün seni Gölge, deliler yıkasın, şizofrenler sırtını kaşısın... Tamam tamam afedersin. Konuya dönelim Gölge. Düşüncelerim, kalbim, ruhum, organlarım, bedenim... Hepsi ayrı ayrı hareket etmek zorunda. Hepsine bağımsızlık verdim. Düküm lan ben istediğime veririm. Gülme piç. Türkçenin puştluğu işte bağımsızlık veririm demek istedim elbet. Canımı sıkma seni de solucan gölgesi ilan ederim sürüm sürüm sürünürsünüz sümküremiyesice sülükler süzü. Pardon sizi. Evet evet konuya dönelim. Ayrı ayrı hareket etmek zorunda hepsi. Ancak bu şekilde birinin hareketini (ne var düşünceler hareket edemez mi?) diğeriyle inkar edebilirim. Edebilmeliyim... Düşüncelerimi ağzım reddetmeli, kalbime aklım itiraz etmeli, ellerimi diz kapağım uyarmalı... Eğer hepsi birbiriyle uyumlu hareket ederse olmaz. O zaman akıllı biri gibi görünürüm. Hatta belki akıllı biri olurum. Olmaz! Ben zeki fakat akılsız bir adamım Gölge. Böyle öğrettiler bana. Böyle yaşattılar. Bu saatten sonra akıl ikimize de yük. Anladın mı Gölge? Temel felsefem "ya göründüğün gibi olma ya olmadığın gibi görün! " Beni anladın mı? Anladın mı Gölge? Ne? Anlamadın mı? Aferin Gölge aferin. Aferin...
287.
İlk utandığı yeri nasıl unutur insan? Oturduğum park bankından tepeye kaldırıyorum kafamı bin tane yıldız görüyorum. Her birinin ayrı hikayesi var sanki. Bilim adamları bu yıldızların bazılarının çoktan sönmüş olabileceğini, sadece ışıklarının bize geç ulaştığını söylüyor, doktor sigarayı azaltmamı söylüyor, annem ara sıra uyumamı söylüyor. Herkes haklı anasını satayım herkes doğru söylüyor. Bir benim yanılan, bir boku bilmeyen. Çoktan sönmüş olabilecek yıldızlara isim koymaya çalışıyorum telaşla, sigarayı doktorla pazarlık konusu bile yapamıyorum, annemse belimi büküyor diyemiyorum bir şey. Ve kafamda aynı sikik soru gece boyunca... İnsan ilk utandığı yeri nasıl unutur? Bunun cevabını bulursam eğer sıra şu soruya gelecek. İnsan en son utandığı şeyden nasıl kurtulur?
288.
En çok aldığım iki eleştiri (ki eleştiri ne lan, siz kimsiniz oğlum oturduğunuz yerden neyi eleştiriyorsunuz diyeceğim ama neyse şimdi gece gece kalp kırmayayım) neden bu kadar küfür ediyorsunuz ve neden bu kadar öfkelisiniz? Peki güzel kardeşim cevap vereyim madem. Sen niye küfretmiyorsun ve sen niye öfkeli değilsin? Gazeteyi açıyorum ve 13 yaşındaki çocuğa 2 sene boyunca tecavüz eden 20 tane adamın serbest bırakıldığını okuyorum. Ben şimdi bu orospu çocuklarına küfür etmeden, öfkelenmeden ne yazabilirim. Yazmayayım diyorum içim el vermiyor, yazıyorum küfür etti oluyorum. Söyleyin bana şimdi bu şerefsizleri başka hangi dille anlatabilirim. Evimin iki kilometre ötesinde 19 yaşında çocuk sopayla dövüle dövüle öldürülüyor. Ben o sokaktan her geçtiğimde nasıl öfkelenmem, nasıl küfür etmem? Allaha inanan allahtan, inanmayan kendi vicdanından korksun lan! Bu acıyı duyup, şahit olup öfkelenmeyen insanın vicdanının.mına koyim ben. Günde 20 lira yevmiye almak için Adıyaman'dan Adana'ya pamuk toplamaya gidilen traktörün römorkunda 30 kişinin can verdiği ülke oğlum burası; yavşak patronun üç kuruş fazla kazanmak için 300 küsür madenciyi diri diri yaktığı ülke, karısını kendisinden habersiz sokağa çıktı diye 46 altı yerinden bıçakla deşip öldüren adamla aynı havayı soluyor, aynı sokakta dolaşıyoruz. Siz niye öfkelenmiyorsunuz asıl ben buna şaşıyorum? Siz niye küfretmiyorsunuz?
289.
Freud, insan bir yere özellikle bakmıyorsa muhakkak o bakmadığı şeyi düşünüyordur gibi bir şey söylüyor. Umurumda değil dediğimiz şeyler en çok umursadıklarımız galiba..
Klasik Mantığın evrensel bir kuralı vardır. Bir şeyin olumsuzunun olumsuzu o şeyi olumlar. Şeylere şiddet katmak için kullanılan her türlü pekiştireç de olumsuzu olumluyor olabilir bu durumda. Biri sana senden nefret ediyorum derse nefret ediyordur. Çok nefret ediyorum derse bir düşünmek lazım. Ama çok çok nefret ediyorum diyorsa eğer, etmiyordur abi. O zaman kesin seviyordur ama seninle ilgili başka bir derdi de olduğu için böyle söyleyebiliyordur..
29.
Unutmak ve hatırlayamamak arasındaki fark kadar keskindir sıkıntı ve huzursuzluk arasındaki fark. Birbirlerini çok anımsatsalar bile, ikisini de farklı zamanlarda yaşayanlar çok iyi bilir ki sıkıntı ve huzursuzluk asla birbirlerine indirgenemeyecek ruh halleridir. Sıkıntı geçicidir çoğu zaman, geçmese bile şekil ve ritim değiştirerek zaman zaman nefes alma imkanı tanır. Huzursuzluk ise bir kez çöreklendi mi insanın içine hiç gitmemecesine yerleşir.
Sıkıntı korku gibidir, huzursuzluk ise kaygıyı andırır. Ve korkularla baş etmek kaygılarla baş etmekten çok daha kolaydır. Korku, kaynağı ne kadar kuvvetli olursa olsun sonuçta belli bir nesneyle ya da eylemle ilgilidir. Kaygı ise nedeni belli olmayan başka türlü bir korkudur. Bir tür belirsizlik hissi yaratır kaygı ve kalıcı tedirginliklere yol açar. Korkularımız bizi endişelendirir ve bir şekilde üstesinden gelmeye çalışırız. Bunu beceremesek bile en fazla korkak damgası yer ya da gerçekten korkak oluruz. Başedilemeyen sürekli kaygı ise insanı delirtir.
Sıkıntı zamanla artar veya azalır. Bazen anlık oyalanmalar bile onu dağıtmaya yetebilir. Huzursuzluk ise -eğer kaynağı kötü yaşanmış bir hayatsa- iç organlarımızdan biri haline gelmiştir. Evet canlı bir şeydir huzursuzluk, içimizde bir yerlerde sürekli kımıldar. Mutlak huzursuzluk eşiğini geçtiyseniz eğer onu dağıtmak ya da onunla baş etmek imkansızdır..




-
Ömer Tuğrap Konak
Tüm Yorumlarfcgyjntyhthy