Ali Lidar Şiirleri - Şair Ali Lidar

Ali Lidar

221.
Yirmi yıl önce dünyayı değiştirebileceğimi zannederdim. On yıl önce dünyanın buna değmeyeceğine, çevremi ve kendimi değiştirmemin yeterli olacağına inandım. Bir kaç yıl önce de iyice hedef küçültüp, sadece kendimi değiştirebilmek için harcamaya başladım bütün enerjimi..
Şimdi ise çoraplarımı değiştirmeye bile üşeniyorum. Bok yesin her şey değişir diyen filozof. Ne dünya, ne insanlar, ne çekilen acılar değişiyor. Sadece rüya görüyor ve umutsuzca uyanacağımız anı bekliyoruz..
Bir meyhane sandalyesi ya da onkoloji kliniği ya da rahat ev yatağı, ne fark eder? O kadar uzak ki aslında herkes herkese, yan yana olsak bile dokunamıyoruz birbirimize..

Devamını Oku
Ali Lidar

222.
Sen ne yaparsan yap sabah olur. Beş bilmem kaç sikim milyar yaşında lan dünya. Bak bakalım geriye, kaç kere doğmamış güneş?

Çok içtiğin, kafanın durdurma kolu bozulmuş atlıkarınca gibi döndüğü ve bokuna kadar kustuğun geceleri düşün. Şey dediğin hani ‘Ulan bir daha böyle içersem siksinler beni! .’ Ee bak bakalım kaç gece daha deliresiye içtin, içmeye tövbe ettiğin gecelerin üstüne.

Bazen gücün masadaki peyniri kesmeye bile yetmez. Öyle zamanlarda iyi ki Orhan Gencebay var dersin. Ve sessizce akan göz yaşlarını gömleğinin koluyla silerek mırıldanırsın. ‘Olsun lan, ne kaldı ki şurada sabaha..’

Devamını Oku
Ali Lidar

223.
Ah herkese bir park lazım tek başına ağlamalık
Yandığı yerin uzağında nasıl da şaşkın canımız
Teselli teşebbüsleri yerin dibine batsın
Herkes sussun yahut içinden şarkı söylesin
Bir yer var tahammül sınırının ırzına geçen

Devamını Oku
Ali Lidar

224.
Ferdi Tayfur’dan bir şeyler çal usta dedim. Olmazmış, orada arabesk çalmıyorlarmış. Arabesk değil dedim, Ferdi Tayfur istiyorum bir tane. Tamam işte abi dedi öyle şeyler çalmıyoruz. Ne çalıyorsunuz peki dedim? İstediğiniz bir türkü varsa çalabiriz abi dedi. Bi 50′ lik Bomonti bi fıstık ver sonra uzun süre masaya yaklaşma dedim. Öyle şeyler çalmıyorlarmış. Piçler! !

Devamını Oku
Ali Lidar

225.

1997 yılında öğrenciyken saçma sapan bir tekel bayiinde çalışıyordum. Geç vakitte işten çıkıp üç bira bir paket fıstık alıp yurttaki odama gidiyor, Ferdi Tayfur dinleyip, bol bol sigara içip saat dört gibi ancak uyuyabiliyordum..

2013 yılında öğretmenim ve yine gayet saçma sapan bir işte çalışıyorum. Geç vakitte bardan çıkıp üç bira bir paket fıstık alıp evdeki odama giriyor, Ferdi Tayfur dinleyip, bol bol sigara içip saat dört gibi ancak uyuyabiliyorum..

Devamını Oku
Ali Lidar

226.

Kendimi tek bir cümleyle tanımlamam gerekse ‘tam olarak hiçbir şey ama herşeyden de birazcık’ diye tarif ederim.. Sağcılar fazla solcu buldu beni, solcular da hep biraz sağcı. Tam olarak hiçbir yere ait olamadım. Anneme göre evlatlığımda, sevgililerime göre sevme şeklimde bir eksiklik oldu hep. Aramadıkları sürece aramadığım arkadaşlarım vefasızlığımdan, kendileri için neredeyse hiçbir şey yapmadığım öğrencilerim ilgisizliğimden şikayet ettiler..
Uzun yıllar önce bir balığım vardı, sahip olduğum ilk ve tek evcil hayvanım. Sazanaki’ydi adı. Hayvanı bana kakalayan arkadaşım Japon sazanı olduğunu iddia etmiş, ben de kabul etmiştim ve adını da Sazanaki koymuştum. Sevgilimden ayrılmıştım, canım çok sıkkındı, yaşayan, gözlerinin içine bakabileceğim ve konuşmayan bir canlıya ihtiyacım vardı evde ve balık bu kriterlere son derece uygundu. Sonradan ortaya çıktı foyası, eve gelen nadir arkadaşlarımdan biri ‘Ne Japon sazanı lan bildiğin kırmızı dere balığı bu’ deyince büyü bozuldu. Ama sevmiştim ben hayvanı, ismini de değiştirmedim o yüzden. Öyle yaşadık gittik bir süre. Sadece uyuduğum ve içki içtiğim bir hafta boyunca yem vermeyi unuttum kendisine. Yaklaşık bir hafta sonra ayıldığımda fark ettim tabi durumu ama yem vermeye de üşendim. İnatla yaşamaya devam etti hayvan. Ben de merak ettim yem vermezsem ne kadar yaşar diye. Hesapta iyice zayıfladığını ve artık dayanamaz hale geldiğini görene kadar bekleyecek, sonra yemleyecektim kendisini. Hiç sesini çıkarmadı hayvan. Fizyolojisinde de bir değişiklik olmadı. Bir sabah kalktığımda öldüğünü gördüm. Çok asil bir ölüm dedim içimden ve alüminyum folyoya sarıp küçük bir cenaze töreniyle karşıdaki çamaşırcının kapı önündeki saksısına gömdüm. Sonra da aklıma bile gelmedi kendisi. Şimdi sorun şu. Aradan geçen onbeş yıldan sonra ilk defa o balık için üzülüyorum ve şu an resmen gözlerim dolu. Yapmış olduğum hayvanlıktan dolayı gecikmiş bir vicdan azabı mı çekiyorum yoksa yaşlanmaya mı başladım bilmiyorum. Bildiğim şu, eğer bir balığınız varsa sakın onun açlıktan ölmesine izin vermeyin. Yoksa onbeş sene sonra bir akşam ferdi tayfur dinleyip acıbadem likörü içerken o balık birden aklınıza gelip içinizin sızlamasına ve ağlamanıza neden olabilir..

Devamını Oku
Ali Lidar

227.

Duvarda duvar saati var, yerde yer halısı, masada masa lambası, elbise askısında elbiseler, kitaplıkta kitaplar, kültabağında sigara izmariti… Eşya bile nerede olmasını gerektiğini biliyor sanki. Hiçbirinin kafası karışık değil. Şu an oturduğum göt kadar odada etrafıma bakıyorum da aslında nerede olması gerektiğini bir türlü bilemeyen bir tek benim gibi geliyor. Annemin karnından hiç çıkmamalıymışım ben. Doğduğum günden beri gözüm hep karanlıkta. Gün ışığına tahammül edemiyorum. İnsan sesine de. Kafka bir kitabında şöyle bir laf etmişti ‘Ne şanslıdır şu sağırlar, duyamamak bir özür değil olsa olsa lütfudur Tanrı’nın’. Öyle Kafkacım öyle, aynen öyle..

Devamını Oku
Ali Lidar

228.

Tanısam çok seveceğime emin olduğum bir yazar abim tanıdığım ve çok sevdiğim bir yazar abime demiş ki “Abicim seni çok seviyorum ama arayamıyorum, çünkü biz birbirimizi acıdan öldürürüz..” Öyle işte, hayat ne tuhaf lan! !

Devamını Oku
Ali Lidar

229.

Geç kalmadığın nisbette erken varırsın velhasıl
İyidir vaktinde varmak seni bekleyen her şeye
Dengeyi kurmak lazım ne geç gibi ne de erken
Güzel adamlar vesselam Ümit Besen ve Nick Cave

Devamını Oku
Ali Lidar

23.
Hayatın boyunca hep çok konuştuğundan yakınılan sen, farkettin ki o güne kadar hep konuşmuş, fakat hiç anlatmamıştın. Hayatla ve insanlarla arana çektiğin çizginin diğer tarafından konuşmuş, söyleyeceklerini anlamaya bile çalışmayacaklarından emin olduğun için, içte içe onlarla dalga geçip canının istediği gibi davranmayı alışkanlık haline getirmiştin. Nasıl da canını yakıyordu bu halin. Oysa o kadar çok ihtiyaç duydun ki onlara, umurlarında olmadığını anlamak başlarda çılgına çevirmişti seni. Sonraları bu acıyı onlarla dalga geçerek ortadan kaldırdığını zannetmiştin. Ama kalkmamış. Bak görüyor musun? Bir taraftan kanayıp bir taraftan anlatıyorsun. Sanki karşında sadece o değil, hayatın boyunca seni anlamaya çalışmamış herkes var. Hayatının kuytularında kalan ve kimselerin bilmediği his ve yaşantılarını birer birer bütün çıplaklığıyla dökerken ortaya; ağır bir günahın vebalini tek başına taşıyamayan birinin çaresizlik içinde diz çöktüğü rahibin karşısında, hiçbir şey saklamadan beynini kemiren her şeyi teker teker sıralarken yaşadıklarını anımsatan bir sahne yaşanıyor..

Devamını Oku