bir gece vaktiydi
şiire düşmüştü yolum
baykuş yine oradaydı
ay'da
hamam üstü seyahatleri gibi
uçarcasına rahat
çocukçasına yaşanırmış hayat
otuz iki diş iken ağız dolusu gülüş
ve karnıyarık tadındaymış düş
pazartesiye kırmızı çamaşır giydirdi
aaa çimdirdik
salıya mor sükûtu bindirdi
aaa incindik
bir huzur ki...
yarı uyanık olduğum günler geride kaldı
aramıyorum kaybolan çay kaşıklarımı
eller ne tuhaf dedi…
kavuşurken buluşur
ayrılırken buluşur
zaman çalıyorken gelincikler
her şey mükemmel gidiyor yalanını doldurmadan ceplerime
yürüyorum
dert delik cebimde, elim de
yanımda umudun sadece bir avucunu taşıyorum
biz ayrılamayız sıradanlığından uzakta bir yerde
bence sende oyna muallâ
kaldırım taşlarıyla
unutma
bir sağa koyacaksın, bir sola
bunun neresi muamma
beni senden ayıramayanlara........
soba üstü kestane mevsiminde
üşüşürken başıma acele
ben rıfkı oynamaya gidiyorum abi
sıtkı’nın vicdanında
gidiyorum da;
kelimeler eylem yapıyor içimde
geçemiyorum dar olsam da
bir ahengin çelimiydi yüzünde ki, gördüm
yıllarımı tek tek koparan takvim dedi ki
yüreğine sürme çekmiş atlar gibi doludizgin
ya da
maviye sığınmış adamlar gibi durgun
ama susamış gibi aşka
Mükemmel ve İlginç. Şairin şahsi zaman felsefesi dökülmüş bu güzel şiire: İyesinin özelliğini taşıyan, gerek biçim ve gerekse içeriği bakımından birlik gösteren fenomenolojik [görüngübilim] bir yapıt. Kutlarım. Selamlar.