toprak tutmuş elinde yüzünü gösterecek kadar parlak çivi
niye hep aynı şeyleri yazıyorlar diyor...
eskiden diyor, inanırdım mecmualara
bön bir göstergenin yüzeysel tarafına tutturmuşum cakamı
acayip bir arzunun dudaklarındayım
mırıl mırıl, homur homur
bir yanıma kar değiyor, oram kor
o ram nankör
cıs sesinin çıktığı anda
tut ki, enayi bir gülüşün çirkin aksanlı ömrüyüm
tut ki ömrüm, bir kahramanın caniliğiyle övünürüm
yoksa, zafere el çırparken aslında en aptal döl müyüm?
balmumundan heykelini diktim yârin
bir sokağın lambasından
diğerine giderken
çekirdek çıtlatmadan
cigara yakmadan
ne bileyim, başın eğmeden
taş saymadan
Adamın biri
Oturmuş pavyonun camına
Dışarıyı izliyor
Bahçede ki çamın dalında alfabe
Sadece iki harfli
Bir O bir P
harcı hasret bu yolculuğun
suyu tuzlu
bu bina adam olmaz usta
yapılmamış sorgusu
temelde hata dizboyu
tırnağından öykü kemiren adama sorma
nedir hüzün
öykülerin çoğunun dibi tutmuş güzün
ve sol ayağınla sek sek oynarken düşersen, şaşırma gözüm
rahat ol yâdında mazinin daha körpesin
Kim demiş aşığım gülüşüne
Öyle kolay değil
Dile kolay
Beni o saçlar mahvetti ağustos yanığı
O bağbozumu yanaklar
Ferhat'la ben Muallâ'ya giderken düştük
Çok düştük üstelik
Hanife'nin düşü, Fatma'nın düşü
Öyle derdi Ferhat
Ahh o gülüş, Mualla'nın gülüşü
Mükemmel ve İlginç. Şairin şahsi zaman felsefesi dökülmüş bu güzel şiire: İyesinin özelliğini taşıyan, gerek biçim ve gerekse içeriği bakımından birlik gösteren fenomenolojik [görüngübilim] bir yapıt. Kutlarım. Selamlar.