bakışlarımı astığım salkımsöğütün şefkatinde
haziran imzalı terimi sorgulayamıyorum
soğuktan nasır tutmuş şikayetimi yinelerken
göbek çukurumu kar doldurur hasretin
ah, vursa nazlı yere su
fışkırsa küçük ceviz oradan
unutsa adam çocukluğunu
uyusa, uyusa, uyusa altında
ölümlüsüz dolu civarında
bir kuş uçsa
vurdular, her yerinden
yaralarında acı pul biber
severdin...
tarih, ip atlarken yorulmadı
süt toplarken yorulmadı
muallâ çıktı yola
üç yaşındaydı
attı bir takla
ardı kahkaha
muallâ ağır adımlı
bam teline gam bandıran
hani, biraz heyheyli
fevride denebilir, babacanda
iriyarı değil ama yürekli
kalın sesli bir adamdı,pehlivan
eyyy düğmesiz yaz akşamları
yangınına kibrit çakarken sivri sesleri
açılan gömleğimden
size dökülüyorum
ellerimin kuraklığında bir çizgi
kaçamak anlarının deli dolu oynaşıydım
kara gözlerin lekeli hüzün tadında sarmaşık
bakışlarımda gedikler açardı asil kalkışın
biz, omuz omuza uzağımıza koşardık
arıza....
(I)
yağmura tırmandım dün, inanmadılar
bir çıktım üç indim yaşımdan
paçalarım ıslandı
rutubet kokmuş dudaklarda kıvranıyorken ismim
alnı açılmışlığıma düşecek gibi duruyor resmim
ki bir adem oğlu adam
rıza pehlivanın elini kıspetinin içine kaçırmışlığından
ah arıyor, vah buluyor
Mükemmel ve İlginç. Şairin şahsi zaman felsefesi dökülmüş bu güzel şiire: İyesinin özelliğini taşıyan, gerek biçim ve gerekse içeriği bakımından birlik gösteren fenomenolojik [görüngübilim] bir yapıt. Kutlarım. Selamlar.