Kahverengi gözleri, kahve tonunda uzun saçları sanki küçüklüğün,
Minnacık vücudu, elinde taşıdığı bir kutu boyanın yorgunluğu,
Bomboş koltukları umursamıyor, nedendir yüzünde derin bir hüzün.
Akasında tombul babası, boyalı elleri, ensesinde karamsarlığın soluğu
Her halinden belli boyacı babasının tulumundan damlıyor ucun ucun
Rengârenk yüzünde kalmış birkaç dişi, askılı pantolonu, sönük gülüşü
Ölü şair
Kelimelere indirildi bir tabut, çürümüş dilden sözcükler döküldü toprağa
Ahşap sessizlikler nemli zamanlarda çürümeye başladı bir sualle
Köşede başka bir şairin ölü bedeni dişleriyle titredi başka iklimlerde
Çürümüş gözlerinden arda kalanlar karanlıkta korku örülürken
Başkaları bebek ölüleri kemikten sandalyelerde sallanmaktalar
Orkestra
Yer- Mahzen
Nem kokan rutubetli duvağı-
Mağrur gülüşü ve dökülmüşlüğü
Kaktüs koynunda
Sıksam çıkar mı suyu
Bir orkide boynunda
Koklasam kalır mı huyu
Nefret
Pir-i faniden bir hal-i vuslat sonrası
Kudümün davudi sesinden bir visal
Bir nefeste tarifsiz bir hal-i hal
Hu efendiler dildeki zehrin kozasına
Hu gözdeki esrarın harami keyfiyetine
Niyazi dede ve mezar bekçisi
Çukur gözlerinde masmavi bir taş, siyahında hu nakkaşı
Mühür, kırışmış teninde tabutuyla yaptığı nişanı
Beyaz gelinliği dikişsiz, gerdeği toprak dişlerinde yılların tortusu
Kayıp kentin o nazlı tepesinde ahşap direkleri çökmüş halde asılı duruyor Nuh’un gemisi
Zincirleri kırmış çiftler ve farklı farklı diyarlarda yeşermişler
Unutulan bir hikâyenin ardında masal diyarlarına göçmüşler
Bekçi melekler ağlamaklı Nuh’un gemisinin güvertesinde
Peygamber duası dilenmekteler gördükleri günah ülkelerine
Sessiz bir limanın rıhtımında hayal kuran masum çocuğun duası gibi
Mızrap
Kemikten bir mızrap sokuluyor hüzzamda hüzünlü bir sazın koynuna
Gözlerde bir kırgınlık soğuk iklimlerden güneş gibi doğuyor melodiler üzerine
Bir name yayılıyor gülüşmeler arasından yalnız bir fidanın koynuna
Sancılı yarım bir ezgi duyuluyor ikindi vakitlerinde terk edilmiş beldelerden şehre doğru
Muzdarip
Milyonlarca insan, milyonlarca surette, suretler kat kat fazla bile
Yayılmışlar yerkürenin her ucuna ve hatta kurulmuşlar gök kürenin kısmı boşluğuna
Çamur hallerini altınla kaplamışlar ve gümüşten ırmaklar yapmışlar
Diller bir, ırklar bir sanki ve dikilen kuleler hep bir surette kayıp kule Babil.
Nar gele
Nerde bu ateş taşıyan hergele
Yine mi yandı nargile
Nerde bu oğlan avuçlarımı açtım
Nar gele
İnce zarifçe bir halin var
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!