Ahmet Bektaş Şiirleri - Şair Ahmet Bektaş

Ahmet Bektaş

Dünyamı başıma yıkan,
O gül'dü yüzüme;
Bir tokat gibi attığın.
Acısı hala yüreğimde...

Sessizce ağladım,

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Ölçü

“Bir niceliği, o nicelik için kabul edilmiş birimlerden birine göre oranlayarak değerlendirme, mizan”

Ölçü, ölçü aracına izafidir!
Tüm ölçekler, izafi bir miktar, uzunluk, ağırlık gibi izafi bir araca göreceli yapılır! Mesela bir uzunluğa, “Birim” isim verilir ve tüm ölçümler o birim üzerinden yapılır! Belirlenen izafi uzunluğa oranla ölçüm yapılır! Ölçü araçlarındaki izafi farklılıkları bilirsiniz! Fikir alanında da “Ölçü” kişiye izafidir, görecelidir! Nasıl ki maddi alandaki ölçekler izafi olarak kabul edilen bir miktar üzerinden yapılıyor ise fikir alanında da kişisel kabuller üzerinden yapılır!

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Ölçü

Evrende herkesten sadece bir adet var, o dahi tektir; tekten. Bu nedenle bırakın herkes farklı olsun. Bir kişiden iki tane olsun diye uğraşmayın; şirk olur! Herkes farklı zaten, esma sınırsız çünkü! Evrende tekrar yoktur! Bir göz kırparken bile sayısız yaratılış var! O halde eski öğretiler, eskide kalmak zorundadır! Öylesine yeni bir öğreti gelecek ki her an kendini yenileyebilecek. Bu öğretinin eskilerle direk bağlantısı olmayacak! Ben buna "Altınçağ Öğretisi” diyorum ama bu "Altınçağ" söylemi daha önce duyduklarınızdan farklı olacak!

Öyle bir sistem düşünün ki eskimesin, yani güncellemeye açık olsun. Yaşayan bir sistem olsun. Eski çağların dar kalıplarında olmasın. Her an taze ve diri olsun. İnsanlığın her ihtiyacına cevap versin. Ne gerekiyorsa o şekilde açılsın. Bireyin özgürlük alanını sadece diğer bir bireyin özgürlük alanıyla sınırlasın! Yani her bireyin alanı eşit olsun. Seçilmiş, kutsal kişiler ya da zalimler ve soylular sınıfı olmasın! Toplumsal alan, bireyin alanını sınırlamasın. Birey, toplumu oluşturduğuna göre her birey kendi hakkını kendisi talep etsin. Birileri kendi menfaati için toplumun hakkını savunma işini kendine vazife edinmesin! Her birey kendi yeteneklerini açığa çıkarmak için çalışabilsin, insanları birileri eski zaman öğretilerine kurban etmesin. Nesil yetiştirmeye de kimse soyunmasın! Düşünsenize toplumda birileri çıkıyor yeni nesli kendi algısını “Doğru” kabul ederek yetiştirmek istiyor; nesil eski zaman öğretileriyle mi yetişecek! Nesil, yetiştirilmez yetişir! Neslin önündeki engelleri kaldırın bakın nasıl yetişir özgür nesil. Eski zaman söylemlerine esir olmuş köleler ya da militanlar yetiştirir gibi nesil yetiştirilmez! Bu nesil mühendisliğinin de bitmesi gerekiyor! İşte ben böyle bir sisteme “Altınçağ Öğretisi” diyebilirim.

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Öfkeyle Kalkan Sevgiyle Oturur - Altınçağ Öğretilerinden

İnsan hep aynı halde kalamaz! Ya sevgi galiptir ya da öfke! Biri galip iken diğeri perde arkasına saklanır! Sevgi aslen hakim olunca "Öfke" hükmetmeye çalışsa da başaramaz! Öfke aslen galipse “Sevgi” saklanır. Aslen hangisi galipse o yansır!
Ya öfkelenme ya da öfkeyle kalkarsan zarar ver ki kendine zararın dokunmasın. Seni öfkelendiren bedeli ödesin! Yoksa sen kendin ödersin! Ben öyle yaparım öfkelendirene bir bedel keserim yoksa olmaz ondan nefret etmek istemediğim için ona bedel keserim yoksa nefret bende açığa çıkar! Nefreti sevmem bu nedenle “Bedel” nefreti keser! Birini öfkelendirirseniz bedeline de razı olun! Yoksa nefret meydanı boş bulur ve nefret hükmeder!
Aşıkların perişan hali bundandır! Sevgileri her daim açığa çıkmak ister! Evrendeki negatif pozitif ilişkisini bilirsiniz; biri diğerini açığa çıkarmak içindir! Hangisi asıl ise diğeri onu açığa çıkarmakta figüran olur! Sevgiyi de öfke açığa çıkarır! Öfke figüran olarak işlerse sevgi açığa çıkar! Eğer öfke başrolde ise sevgi, öfkeyi açığa çıkarır ve sonuç nefrettir! Zavallı aşıkların birbirlerine sitemleri bu nedenledir. Sevgilerini açığa çıkaracak olan öfkeye bilmeden makam verdikleri için inler dururlar!
Bu yansıma şöyle olur! Sevgi, kalpte asıl makamında ise yani kral ya da kraliçe ise o kişinin öfkesi dahi sevginin açığa çıkmasında olumlu rol oynar! Öfkeye makamı veren de biziz aslında öfkeye hak etmediği makamı verip başköşeye oturturuz bilmeden ve o da hükmünü sürer, pervasızca. Oysa sevgi tahtta otursa öfke dahi insanı yıkmaz, yıkamaz! Belki o dahi sevginin açığa çıkmasına yardım eder. Gündüzü açığa çıkaran gece gibi vazifesini güzelce yapar. O halde öfke tahtta oturmaz ise sevgiyi açığa çıkarmaya yarar. Öfke tahtta olursa, sevgi dahi öfkenin açığa çıkmasında figüran olur. Yani ya öfke başrolde oynar sevgi figüran olarak öfkeyi açığa çıkarmaya yarar; ya da sevgi başrolde oynar öfke sevgiyi açığa çıkarmakta figüran olur! O halde sevgimizi başrolde oynatalım, öfkemiz de sevgimizi açığa çıkarmak için figüranlık yapsın! Çocuklar, riyasızdır; çocukların öfkesi dahi onların sevilmesini engellemez! Çünkü onların içinde kötülük yoktur! Nefret açığa çıkmaz!

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Olimpos Döngüsü

“Olimpos Döngüsü” olarak adlandırdığım bir döngü üzerinden insanlık gelişim evrelerini gözlemlemek istedim.

Olimposlular, Yunan mitolojisinde Dünya’yı yöneten tanrılar!
“Teoloji” yazımda bahsettiğim gibi “Din” ve “Tanrı” konusunun, insanlığın bilinç ve aklının gelişimiyle paralel olarak geliştiğini söylemek mümkün! Eski dönemlerde önemsenen ve insanların ihtiyacı olan şeylerin başında gelen güç, kudret gibi özellikleri temsil eden, “İlah” ve “İlahlık” konusu! İlk dönemlerde bu güç ve kudrete sahip olan insanlara “İnsan ilah” şeklinde kabul görmüş! İnsan ilahların, ölmesi ya da hastalanması diğer insanların kabulünü azaltıyor, bunu aşmak veya ikna için “Yarı insan, yarı ilah” sunumu getirilmiş; daha sonraları İlahlar, göğe çıkıyor ve yerde onları temsil eden “Put” ya da benzeri somut şeyler kullanılıyor. Aracılar ise yine insan! Bu alandaki aracılık, diğer insanlar ile “İlah” arasındaki bilgi ve emir alışverişi! Aracıların “Güven” konusu önem kazanıyor ve devamında aktarılan bilgilerin zaman içerisinde değişmesi konusu var! Pagan dönemlerde “Tanrı” daha somut olarak düşünülüyor; güç, kudret sahibi ve ihtiyaçların karşılanmasında yardım istenecek bir makam! Pagan dönemlerde “İlah” hem mekan veya özellik olarak tanımlanabiliyor hem de sahip olduğu güç ve kudretin cinsine göre sınıflanabiliyor; bazı da hepsi daha kapsamlı tek olanda toplanabiliyor!

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Öngörü

Öngörü, zamanın ruhunu anlayıp olayların gelişimine dair bir kanaat oluşturmaktır, Yargıya varmak değildir! Öngörü, nihai değildir ama yargı nihaidir! Öngörü ile önyargı farklıdır! Önyargı, olay henüz olmadan ve ne şekilde olacağı Kuantum alanda belirsizken durumu yargıya göre belirlemektir ki bu aslında olaylara müdahale anlamına gelir. Ön yargı, olayları daha olmadan belirsizlikte iken sonuca dair yapılan müdahale gibidir! Kuantum fizikteki “Çifte yarık deneyi” sonuçların ön yargılardan etkilendiğini gösteriyor! Yani Belirsizlikte önyargı ile bir belirleme yapılıyor ve bu belirleme, sonucu etkiliyor! Öngörüde ise yargı olmaz! Öngörü, kuantum alandaki belirsizliği önyargı gibi belirlemeye yönelik değildir! Öngörü, muhtemel olasılıkları değerlendirmektir, belirlemek değildir! İkisinin arasındaki ince çizgi çok önemli! Öngörüde ihtimaller, önyargıdaki gibi sınırlanmaz! İhtimaller, kuantum alandaki belirsizliğinde bırakılır ve muhtemel sonuçlar öngörülür!

Önyargı ile hükmedilemez ama öngörü ile muhtemel olasılıklar ve sonuçlar hakkında tedbir almak ya da sonuca dair hazırlanmak mümkündür!

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Onur

“Onur”, Fransızca; honneur! Türkçe; 1. isim İnsanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı, haysiyet, izzetinefis!

Bir arkadaşım ile sohbet ederken bana; “Sen her şeye izafi, göreceli diyorsun! ” demişti! Ben de ona; “Bana izafi olmayan bir şey söyle ya da göster; bana söyleyeceğin veya göstereceğin her şey, sana ya da bana izafi olarak algılanacaktır! ” demiştim!

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Nur

Gözlerim gözlerinle buluşunca
Yüzün yansıdı yüzüme.
Gözün aydın gül bakışlım,
Bir sevda masalında uğurum ol.

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Nokta, Çember, Piramit; (Evrensel eşit insan!) Modeli

Nokta:
Nokta, Geometride boyutsuz! Zamandan ve mekandan hatta boyutlardan münezzeh! Potansiyel olarak hiç ama her şeyi potansiyel olarak kapsıyor! Her şeyin kaynağı! Boyutsuzluğu, sınırsızlık, ezeli, hiçlik ya da hep olarak düşünebiliriz! Ana kaynak ve mahiyeti meçhul. Hiçbir boyuta ya da zaman mekana tabi değil!

Bir nokta, başka bir noktaya doğru birleşince; (Bu durumda yön fark etmez ama belirlendiğinde ilk noktaya izafi olur) 1. Boyut! Yani “Sicim” ya da doğru parçası! Nokta gibi görünür! “Sicim Teorisi” hatırlayalım! Henüz zaman ve mekan ile sınırlı değil! Ama bir boyut belirlemesi söz konusu! Zaman ve mekana tabi değil, potansiyel olarak belirlenmedikçe, her an her yerde olabilir! Boyutsuzluktan çekilmiş ilk aşama; “Zerre küllün aynısıdır, aynasıdır” Hakikatinden sicim, küllün aynısıdır, aynasıdır!

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Nokta

Geometride “Nokta”, boyutsuz! İki nokta, bir boyut! Geometri, düzlemde iki boyutlu bir bakış verir! Geometrideki iki noktanın boyut kazanması bir noktanın titreşimine işaret! Yani boyut için hareket, titreşim gerekli! Bu da kuantum alanda bir noktanın potansiyel olarak her yerde olabilirliği olarak düşünülebilir! Zerre, sicim gibi; hatırlayalım, “Sicim teorisi”! Zerreye, ikinci boyuttan, düzlemden bakıldığında “İkilik” de başlıyor! Zerreye 1.Boyuttan bakılmalı! 1.Boyut, tercih, “Ben” boyutu! 2.Boyut, tasarı “Ruh”, ”Korunmuş levha” boyutu! 3.Boyut, madde ve zaman-mekan boyutu! Zerreyi bilmek, onun boyutunu da bilmeyi gerektirir! 2.Boyut, teorik tasarı boyutu! Bu tasarı, 3.Boyutta görünür! Tüm boyutlara hiçlikten çıkan tercih, zamansız veya anlamak için eşzamanlı yansır!

Hiçlik, hem bilinmez hem de algılanmaz! Bu nedenle “Boyutlar” söz konusu! Yani bilmek ve algılamak için “Boyutlar” var! Bilmeye dair tüm çaba, boyutlarda gerçekleşir! Boyuta çıkan her şey, hiçlikte potansiyel olarak vardır!

Devamını Oku