bir şafak vaktiydi
kızıllığında yıkanıyordu zaman
bir öncesi vardı birde sonrası
ve bir de kan kokan bulutlar gölgeye duruyordu
gülmüyordu eskisi gibi
çatlamış çorak topraklara benzeyen
yüreğimin derinliklerinde bir ses ver
yalnızlığım sende giderilsin
kördüğüm olmuş tüm acılarım
rahmine düştüğüm gözlerinde çözülsün
temmuzda buz kesen bir kaç kelam
ve istemsizce nemli bir bakış
bir şey koptu benden
sen gittin ya
geride senden miras bir ben bırakarak
ardında bir tükenmişlik sendromu
dilimde ayrılık nağmelerinden örülü bir melodi
senden kalanlar ukde şimdi içimde
ey sen, azize’m
iyimserliğe bürünmüş sevda
derme çatma umudum
dansa duran yürek yangınım
sol yanıma yerleşen sızım
arşa yükselen isyanım
bu akşam saat yediyi vurunca
sensizlik başlar ömrümün bu son deminde
arşınlasam da yaşamı eskisi gibi
kalbimin yalnız köşesinde hala sen varsın
sığdıramıyorum seni hiçbir yere
gözlerin değdi ya gözlerime
umudun bittiği yerde yaşam biter Azize,m!
aşkın hissine kapılır gideriz bazen,
keşkelerine sığınırız çoğu kez
geriye dönüp baktığımızda
bazen de yaşamın cilvesidir der sabra dururuz
hatta,zaman ve mekanı sorgularız
aylardan eylül'dü
aşk mı hazana,hazan mı aşka yenildi?
pek bilinmez
bilinen ise,
hüznün sarıya boyandığı zaman dilimi
eylül bir arena
-bu gün-
ansızın rüyalarıma ince bir kar yağmış
bir tül gibi kaplamış hüzünlerimin üstünü
tövbesiz akşamın misafiri gibiyim sanki
puslu bir günün ardından
vakitsiz hüznün apansız çöküşüne ağlıyorum
Azizem;
Az'a kanaat eder misin bilemem
ama ben az bakarım
Fazla kelam da bilmem,
devrik cümlelerle
gerektiği kadar konuşurum
Bêje!
Ji min re bêje
Qala hevşabun ên bê sedem bike
Wundabun ên deryayê bê binî
Hevdîtinê kelogirî
Zaroka berpêsîra
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!