Gözleri nasır tuttu
Görmekten aynı günleri
Ellerine büründü
Elleri iş görürken
Ayaklarına büründü
Evden işe işten eve yürürken
Karanlığı kirletiyor şehrin ışıkları
Başka ışıklara bükülmüş bakışlar
Yıldızlar artık gecenin yıldızları değil
Samanyolunu hiç görmemekten belki de
Gönüllerdeki bu görme bozukluğu
Işıklar içinde uyu
Topraktaki taş incitmesin
Ruhu şad olsun… falan
Hep yalan
İnanmamayı
Pencereleri kapatmış
Perdeleri çekmiş bir kırmızı
Kapalı odalarda kadife kokusu
Mutsuzluk değil ama
Hüzün desem
Elmayı ıskalar ok
Akdeniz’de
Bir koyun en sığ yerinde
Dipteki taşlar üzerinde oynaşan ışık kadar
Derindi gözlerin
Ve ben ne zaman boy verdiysem
Dikenli kestanelerine bastım
Biz geç doğduk
Dinmişti çoktan
Kurşuna dizilen son kahramanın çığlığı
Duvarlar boyanmış sloganlar susmuştu
Son çatışmanın ardından
Böcekler gibi çıkmışlardı korkaklar deliklerinden
İçimdeki iyi insan bir çocuk
Ne zaman bir sokak köpeğini sevsem başından
Bir kedi korkmadan dolansa bacaklarıma
Ellerim ayaklarım çocuk...
Baharı görsem papatyalarıyla
Ben de üşüyorum bu karanlıkta
Bir kibrit kutusundaki çöpler kadar
Ateşe attığım yıllarım var
Yak yak yak artık nereye kadar
Kim bilir kaç tur dönerdi Dünya’yı
Ciltleteceğim seni uyuduğum gecelerimi
Mor saten ayraçlarla ayıracağım
Ömrümü Sahra’sından
Kendi kamburuma binip binip
Matarası dibinden çatlamış çöller aşacağım
Kendi kendimin kalabalığıyım
En berrak sularında da denizlerin
En çamurlu sularında da nehirlerin
Yüzen benim yüzüm
Çokça yanlış çokça eksik
Ama tek anlayabildiğim
kısa ve öz