Akdeniz’de
Bir koyun en sığ yerinde
Dipteki taşlar üzerinde oynaşan ışık kadar
Derindi gözlerin
Ve ben ne zaman boy verdiysem
Dikenli kestanelerine bastım
Biz geç doğduk
Dinmişti çoktan
Kurşuna dizilen son kahramanın çığlığı
Duvarlar boyanmış sloganlar susmuştu
Son çatışmanın ardından
Böcekler gibi çıkmışlardı korkaklar deliklerinden
İçimdeki iyi insan bir çocuk
Ne zaman bir sokak köpeğini sevsem başından
Bir kedi korkmadan dolansa bacaklarıma
Ellerim ayaklarım çocuk...
Baharı görsem papatyalarıyla
Ben de üşüyorum bu karanlıkta
Bir kibrit kutusundaki çöpler kadar
Ateşe attığım yıllarım var
Yak yak yak artık nereye kadar
Kim bilir kaç tur dönerdi Dünya’yı
Ciltleteceğim seni uyuduğum gecelerimi
Mor saten ayraçlarla ayıracağım
Ömrümü Sahra’sından
Kendi kamburuma binip binip
Matarası dibinden çatlamış çöller aşacağım
Kendi kendimin kalabalığıyım
En berrak sularında da denizlerin
En çamurlu sularında da nehirlerin
Yüzen benim yüzüm
Çokça yanlış çokça eksik
Ama tek anlayabildiğim
Bilinç dediğin
An içine sığan sonsuz zaman
Donmayan
Çoğalan
Birbirine bakan iki aynayı oynayan
Başladığı noktaya dönemiyor insan
Yüzümü hangi yana çevirsem
Yanaklarımda aynı esintisi ayrılığın
Ah bu benim kalış hallerim
Ya iskelede kalırım vapur uzaklaşır
Aynı bardağı düşürüp düşürüp kırıyorum
Fayans kanıyor sanki
Hayır
Uysallaşmayacağım
İçimde bir çıban gibi öfkem
Annemin beni büyüttüğü gibi büyütüyorum
Anlamak varlığın
Anlatmak anlamanın
Kötü çıkmış fotokopileridir
Eğer varlığın sözcüsü olmaksa niyetin
Anlatma boşuna
Ne aklın var anlayacak
kısa ve öz