En yüksek dalında en olgun yemişlerin
Utanırım uzanmaya
Rüzgarlı mı acaba güneşli mi oralar
Bilemem ki
Daima gölgendeyim
Sen gelme sakın
Aynı uzaydaki gibi
Parmağınla itsen giderdim sonsuzluğa
Tutunacak bir düş yoktu
Bir uydu gibi
Avare dolandım geceleri göklerde
Yıldızları karaladım
Güzel bebeğim
Gözünü açıp da gördüğün an
Bütün gökyüzü
Küçük elini uzatıp da dokunduğun an
Bu koca dünyanın tümü
Sana aittir
İneceğim durağa yaklaştıkça kararıyor hava
Yarasalar karışıyor akşama
Yeni yüzler bulaşmış kabuslarıma
Daha önce hiç görmediğim
Bir daha da hiç görmeyeceğim yabancı yüzler
Böyle ne çok yüz girdi hayatıma
Şiirde durduğu gibi durmaz
Bulanır bir çarşaf kırışırken
Dibinden çatlamış her taşıyıcı gibi boşalır azar azar
Sadece sağırlar görebilir bunu
Zamanın kontrollü lekeleriyiz
Olgun bir elmayı dalından koparmak gibi
Kollarımın ötesinde
En yukarıda
Ne çok şey düğümlenmiş Adem ile Havva’da
Elma
El ma
Büyük sözleri sevmiyorum
Ne anlamı varmış ki şu dünyanın
Aşkmış
Şiirden soğuttu beni
Her metaforun altında ayrı bir sevgili
Doğru
Sevgi emek ister
Ekliyorum
Nefret de tembelliktir
Akıl tembelliği
Ne Hititler
Ne neandertaller
Ne de çok eskiden sönmüş galaksiler
En eski tarih
Hatırlayamadığım çocukluğumdur...
Dalmışsın
Gözlerin kapanmış yol yorgunluğundan
Durgun bir göl gibi
Dibine çökmüş çamurun
Işığa doymuş içindeki renkli balıkların
kısa ve öz