Sıhhat ve sancılardan oluşan bir deseni var hayatın
Sonsuz bir ebru gibi serilmiş önümüze
Suya yazılmış kaderimiz
Bazen of çekeriz bazen oh çekeriz
Tesbih taneleri çıt çıt eder dudaklarımızda
Sözüm meclisten dışarı da
Neden böyle bu dünya
Neden öyle haykırdı annesine
Hatıra defteri tutan deli
Oyunun sonunda
Kiminle konuştuysam haklılık payı vardı
Yazıp yazıp çöpe atıyorum
Domates kabuklarıyla
Çikolata kağıtlarıyla tanışsın sözlerim
Sinekler uçuşsun üzerinde
Sonra taşınıp kamyonlarla
Başka çöplerle tanışmaya gitsinler
Bir dağ görünürdü şehrin pencerelerinden
Kuzeyde en arkada
Yaşamı boyunca şairin
Yaşamlar boyunca
Gül dala küstü
Yıkanmış halı kokusundan
Dokuyorum yüzünü
Bu kış hallerine aşinayım
Donmuş bir nehir gibi Anadolu’da
Dipten dipten akmana
Ben senden geçtim de
Fırtınalı denizdeki bir fener gibi açık bilinci
Şimşeklerin ışığı olmasa da
Farkında tepesinde birikmiş kara bulutların
Ama yine de şaşkın
Bunca ömrün suyu
Düşman mı oldu artık
Kareli defterimde
Kökünden sökülmüş bir kareyim
Bir girip bir çıkıyorum hesabımdan
Çizgili defterimde
Silinmiş bir cümleyim
İzi kalmış ama okunamayan
Kolyenin ucuna takılınca taş
Mücevher oluyor
Elmas düşünce yüzükten
Çakıl taşlarına karışıyor
Oradan da seke seke yakamozlara
Öyle bir kuyumcudayız ki
Kilidinde dönen bir anahtar gibisin
Ellerime sürtünürken bedenin
Açıyor musun
Kilitliyor musun belli değil
Öyle bir çağrısı var ki göğsünün
kısa ve öz