Gün uyandı, penceremde güneş,
Geceden kalma tanıdık bir şarkı,
Dönüp duruyor odanın duvarlarında…
Gecemin ve gündüzümün iradesi,
Elimde değil artık.
Böyle yaşayacak olmak ürkünç…
Ne zaman bir pazaryerinden geçiyor olsam
Pazar dağıldıktan sonra,
Akşam karanlığı çökmüş semtin,
Çürük meyve kokusu sarmaya başlamış sokağında,
Ertesi güne dayanmayacak,
Tezgah artığı meyve-sebzeleri
Ey kalbinden sürgün olduğum,
Benim sığınağımdın bir zamanlar…
Ey istikbalimize kırmızı mührünü basan,
Senden sonra neler gelmedi ki başıma.
Bir fırtınanın ortasına bıraktın beni.
Gidişinle beraber,
Sevgilim.
Bugün her zamankinden daha sessiz sokaklar.
Kendi ayak sesimden tedirginim.
Kış da bastırdı iyiden iyiye
Hava buz…
Kar taneleri yapışıyor üstüme âdeta.
Şu cama vuran su damlası olsam,
Toprağa aksam,
Bir kaynağa karışsam,
Yeryüzüne çağlasam,
Nehir olsam
Deryaya aksam,
Kimi şarkılar gece,
Ruhuna kavuşur.
Kimi mısralar gece,
Anlamını bulur.
Kimi insanlar gece,
Yüreğine oturur…
Kapkara bulutlar kaplamış gökyüzünü,
Yağmur camları indirecek gibi…
Fena gök gürlemesi bir de.
Daha önce denk gelmiştim,
Korkunç şimşekler eşliğinde,
Kükreyen gök gürültülerine…
Ben 1650 yıllık bir zeytin ağacıyım.
Nice uygarlıklar doğdu gölgemde
Ve ağır ağır öldüğünü de gördüğüm...
Açgözlü insanlara, tehditlerine,
Acılarına da tanıklık ettim.
Ve direndi bu koca gövdem...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!