Şiir yazmak...
Bu konuşmak gibi biriyle.
Bazan kendinle,
Bazan bir dostla,
Sitem etmek bazan
Tanrı’ya, sevgiliye, yaşama...
Gün gelir şimdiler geçmiş zaman olur…
Bir sırat köprüsünden bahsedilir ya
Bu dünyadan göçtükten sonra geçeceğimiz…
Bu tarafta bir ayağı!
Ya bir varlık olarak göç edersin,
Geçmişini ve kimliklerini bırakarak;
Geride bıraktıklarının yüreğidir asıl,
Göçenlerin ebedi istirahatgâhı.
Kiminin gösterişlidir mezarı.
Üzerinde maniler,
Güller, laleler,
Toprağı tepeleme.
Dilsizdir haykırışlar bazan;
Kafesinde çırpınıp duran kuş gibi,
Kurtulup çıkmak istiyor
Söyleyemediklerim…
İnsan buna ne kadar direnebilir ki?
Susarak beklemek ağır sızı…
Ah şu ıssız gecenin sonbahar soğuğu yok mu;
Böyle üşüme görülmemiştir;
İnsan kollarını bir mengene gibi sıksa fayda etmez…
Üşümekten mi,
Sensiz kalacak olmanın korkusundan mı,
Bilemiyorum;
Yorulmak bilmez,
Afacan bir çocuğun,
Rengarenk uçurtmasıyla,
Uçsuz bucaksız bozkırda,
Açlığını, susuzluğunu,
Fukaralığını unutup,
Bir gökyüzü düşün...
Uçsuuuz bucaksız maviliklerde,
Rengârenk uçurtmalar salınmış;
Bulutlarla yarışır.
Ve çocuklar düşün altında...
Umudun çocukları,
Bu kente yolun düşerse bir gün,
Beni ara.
Bir çay içimlik zaman ayır bana;
Ve izin ver,
Bunca biriktirdiklerimi sereyim...
Kimini ellerine,
Bir uçurumun kenarı:
Ayaz yemiş gibi tüm vücudum,
Manzara karşısında...
Aşağısı,
Parça parça dağılmışlıklarla dolu,
Eşkaller belirgin;
Başka şehirlerde yaşlanacağız besbelli....
Uçsuz bucaksız bir deryanın,
Karşı kıyılarındayız,
Kaderimize razı!
Mevsimler boyu,
Tüm sırlarıyla,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!