Dağları selamladı ağaçlar
Hafif rüzgar esintisinde
Onu bilmezsiniz dostlar
Siz yoktunuz,
Eray, her gün olduğu gibi yine sabahın altısında kalktı yatağından. Çocukları mışıl mışıl uyuyorlardı. Sigara altı bir şeyler atıştırmak için mutfağa doğru gitti. Bir iki lokma yedi yemedi, bir sigara yaktı arkasından. Sigaranın dumanını sanki ta ciğerlerine çeker gibi bir hali vardı.
Derin bir düşüncenin içinde yüzdüğünü onu görenler ilk bakışta anlardı. Zar zor alabildiği bir minibüsle her gün yolcu taşıyıp, evine ekmek götürmeye çalışıyordu. Soğuk sıcak demeden ve hiç üşenmeden yapıyordu bu işi. Çünkü tek dayanağı bu araçla yaptığı ve tek bildiği bu işti. İki çocuğunu okutmak için bu çabayı göstermesi gerektiğinin bilincindeydi. Sırtında yıllardan beri giydiği eski bir ceket ve rengi solmuş kot pantolonu onun en özel şeyleriydi. Yine giydi emektar gömleğini ve ceketini, ne vefalı şeyler bunlar, herkesten vefalı diye düşündü içinden. Muzip bir tebessüm bıraktı yüzüne, Sanki ben ne saçmalıyorum der gibiydi.
Hazırlanmaya başladı hızlı hızlı. Bir an önce kendisine verilen görevi yerine getirmek ister gibi bir hali vardı. Başka bir şey istemiyordu ki kendi için varsa yoksa çocuklarıydı. Bu onun babadan devir aldığı ve çocuklarına bırakacağı kutsal göreviydi sanki yapılması mecbur olan.
Her gün giyip çıkardığı emektar ayakkabısını giydi. Bir güzel sildi arabasının içini. Kolonya sıktı iyice içine. Bir güzel koku da sıktı arabanın içine. Yedek maskeleri arabanın ön gözüne yerleştirdi. İtina ile ön camları sildi. Sonra beklemeye başladı yolcularını.
Yıllardır sabırla yaptığı bu işine çok özen gösteriyordu Eray. Çünkü bu onun ve ailesinin tek geçim kaynağı ve çocuklarının hayallerinin gerçekleşmesi için son çareleriydi, bunun bilincindeydi Eray.
Memur emeklisiydi kadir emmi. Etliye sütlüye karışmadan yıllarca çalışmış, Ne karakol Ne jandarma hiç birine karışmamıştı.
Çok dürüsttü kadir emmi. Başına iş almaktan, devlet işinden ve evraktan çok korkardı.
Orman köylüsüydü kendisi, köyde geçiyordu günleri, her şey çok güzel gidiyordu.
Almanya'da görmüş ve çok şaşırmıştım.Yaşı yetmişi geçmiş kişilerin halâ yaşama tutunmak için temiz ve düzenli giyimlerini,sosyal hayatın ta içinde dimdik durmaya çalıştıklarını görüp, bizim yaşlılarımızı düşünüp hayıflanmıştım.
Sosyal kalabilmenin,yaşamın içinde yaşlanılsada sağlıklı ve dinç kalabilmenin ekonomi ile ilgisi olduğunu biliyorum.Ama toplumdan topluma değişen birde kabullenmişlikler vardır.Mesela bizim toplumda"ununu elemiş,eleğini asmış"deyimi
Bu kabullenişin en güzel örneğini oluşturur.
Biz,emeklilikte yaşamayı daha çok yatmak,
Onu herkes tanır ama bilmezdi. Zahit geldi, zahit gitti derlerdi de hakkında kimsenin bilgisi olmazdı. Zahit resmi dairelerin, evlerin ve özel iş yerlerinin tam bir gediklisiydi. Yıllarca altında eski bir mobilet ve üzerine yüklediği küçük ev eşyaları kurum senin bu daire benim gezer durur kendince satışlar yapardı.
Öyle ki mobiletle yakın ilçelere de gittiğinden oralarda onu görmek mümkündü. “Yetmez mi, artık yorulmadın mı? Biraz da dinlen cümleleri artık ona çok yabancı gelmiyor, bu cümle karsısında yalnızca gülümseyerek: Ben bu işi seviyorum. Bu işi yaparken dinleniyorum gibi beylik laflar ediyordu.
Bu mazlum haliyle zahit herkesin sevgisini kazanmış, herkesin dostu olmuştu. Kendince tırmalıyor, yaşamanın en çetin kavgasını veriyordu. Gardiyan emeklisi bir memurdu zahit. Emekliden aldığı toplu paranın üstüne bir de kredi çekip bir ev almıştı yıllar önce. Yavaş yavaş ödeyecekti planı buydu.
Ne zaman istanbul'u düşünsem,
Aklıma deniz gelir.
Ne zaman deniz'i düşünsem,
Maviliği düşlerim.
Mavilikler gözlerini getirir,
Bütün göçmen kuşlar gibi,
Sıran geldi sende gittin.
Yaşanmamış yıllar gibi
Yaşadın ve sen kaybettin.
Kurduğumuz pembe düşler,
Sevginin prangalı mahkumu gibi,
Diz çökmüş önünde
Acizliğimi simgelerken
Dün gece...
Yıldızlara dek uzandı duygularım
Ve birden ölmüşlüğümü anladım.
Gönüle düşen damla,
Şimdi orda kor oldu.
Yanar her an uğruna
Yürek böyle buyurdu.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!