Açılmış felekle düzelmez aram
Şu deli gönülde tükenmez dram
Seneler geçse de kapanmaz yaram
Yaralı yürekte seni istemem
Yaralar dökse de her bir yanımı
Beyaz İngiliz kırması,
Adi hırsız,
Tecavüzcü pis katil.
Sapık çocuklarına,
Elizabeth'in kızlarına,
Yol vermişler,
Beni her gece yarılarında,
Apansız allar basar,
O derin uykularımdan,
Kabuslar görerek uyanırım.
Bedenimi ecel terleri sarar,
Ağzım dilim kurur ne fayda;
Rüzgarda uçuşan çocuklar,
Kavganız salıncak mı?
Yoksa küçük ağacın şeftalisi mi!
Kaçınızda para var?
Bu akşam hanginiz geliyor,
Yalancısınız hepiniz,
Yaşını tahmin edeyim dur,
Menopoza bir kaç yılın kalmış,
Kalsiyum eksikliğinden,
Kemik erimesinden belin kamburlaşmış.
Hani zeytin ağacının şeceresini,
Bilebilen ihtiyar gibiyim ben,
Ardahan Tendürek’den Nemrut’un bölgesinden,
Horasan Pasinler’den Munzur’un gölgesinden,
Güneşin gülüşünden Veysel’in bilgisinden,
Yine geceye dönük saatlerde,
Soğuk terler içinde uyandım,
Çünkü yine beni allar bastı…
Hece hece o ismini sayıklarken,
Sancılar yumağında öylece kıvrandım,
Uykularım diken olup da battı,
Antep yolunda kirvem al kanlara bulanmış,
Cansız yere düşmüşte ak göyneğe dolanmış.
Şu kahpe dünyada da gardaş yenge yalanmış,
Kirvem toprak altında duydun mu sen bunları.
Mehmet’im genç yaşında gelmez ellere gitti,
Yanıyorum yanıyorum,
Her gün seni anıyorum,
Hep yanımda sanıyorum,
Nerde kaldın Sunam oy oy.
Gökte bulut bakıyorum,
Kırağı çalan bu ovanın,
Şafağı sökerken,
Şu alacakaranlıktan;
El yordamıyla hep geçtim...
Buz tutmuş yalaktan,
Bu öküzlerle;
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!