Bir âlâm ki fârıkası yok.
Bir duâ ki mürûr-ı eyyâmı yok..
Öyle bir halde ki ma’mûre-i derûn,
Derûn-i dilden âlem-i ma’nâsı yok.
Keder-efzâ sarmış sîne-i sâfımı.
Nefs-i levvâmme’nin müdânisi yok.
Geç saatlerde eskimiş anılara,
Saklı mektupların yalan satırlarına,
Tozlu yollarla arkadaş yıllara,
Soluk,yamalı yorganıma,
Kabuslara bulanmış ıslak yatağıma,
Karanlığımı ışıtan kedimin gözüne,
Buyur baba.!
Şu gönül harâbâtına.
Buyur,afiyet olsun.
Üç,beş kuruşun yoksa da,
Dert etme.
Gam-ı ferdâ girmez bu hâneye.
Alın terimle yoğurdum ekmeğimi,
Koynumda ısıtıp sofrana geldim.
Gün oldu,onu da bulamadım,
Bir gülücük yüzümle geldim.
Kabul buyurmaz isen,
Bir kucak dolusu sözümle geldim.
Delidir gönül,olur her tazeye güzele pervâne.
Doğruluk,dürüstlük hepsi dilde bahâne.
Yalan sanki ağızlarda olmuş kemâne.
Çal,çal dinlesin bu avanak zemâne.
Güyâ,arar doğruyu kendinde zavallı bigâne.
Dudaklarım dudaklarının mabedinde duacı.
Ellerim ten kapılarında esir dilenci.
Gözlerim o ahu bakışının göz hapsine mahküm.
Muhabbetim sinenin meyhanesinde sarhoş.
Sevdâya sual sorulmaz dalarım âlemine.
Sakın uyandırmayın düşmüşüm halden hâl e.
Martılar,uzak denizlerin yolcuları,
Çığlık,çığlık haber taşırlar,dur da, dinle.!
Görünmeyen,karşı kıyılardan gelen,
Aşk fısıltılarını,içinden dinle.!
Denizin uğultusuyla koşarak gelen,
Yaşadıysak n’olmuş!
Şunun şurası,
İki satır alın yazısı.
Girye-bârın yoktur ki okuması.
Yazsa ne,yazmasa ne!
Aşk-ı makhûr zâten âteşte.
Gel kömür gözlüm.
Diyar,diyar bakışlım.
Kaçma benden.
Yoluna mecbur olmuşum.
Gün akşamına erdi,gayrı yol yürünmez.
Gönül yoldaşdan ayrı menzil aşılmaz.
Eller Dûa’da,kandilim ince bir çerağ.
Diyâr-ı hayâl,yâr ile kûşe-i ferağ.
Bîçâre-vâr gönül ma-şûka’dan bî-haber.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!