Bu kış, belki son sahne bu ömür piyesinde;
Seyircinin lâneti; üç-beş isteksiz alkış.
Duaların donduğu son gala gecesinde
Baş aktörü yabancı bir âleme bırakış...
...............
Tan yerini ürperten bir ezan sesiyle başlarken bayram,
Yıkılmış köşkün terkedilmiş bahçesinde yalnız bir ağaç;
Yaprakları dökülmüş,
Boynu bükülmüş...
Kökü, bağlamış toprağa,
Ayağındaki prangadır bir küçük günahı;
DİLRUBÂ
O tebessüm, gül dudakta hoş nevadır güzelim,
Her nigâhın, dertlerime pür devâdır güzelim.
Yüreğimde alev alev tutuşurken hasretin,
Zulmün bile, bu sevdâda muhtevadır güzelim.
Bir fırça elâ vurdun tuvale, gözlerinden,
Sonra bir gül pembesi, dudaklarının tonu,
Bir fırça da, saçlarının kızılından sürdün de
Nasıl tutturdun aşkın o ateş kırmızısını?
Fon, hüznün simgesiydi, Van Gogh sarısı oldu
Ve her sefer fırçanı sevgi ile yıkadın;
Sen, benim rind dünyamın muhabbet dergâhısın,
Aşk ayyaşı gönlümün, müptelâ demgâhısın.
Sen, her sabah meşkinle gönlümü dil-hûn eden
O seher bülbülünün figân-ı segâhısın.
Sevdâ, ay ışığı gibi mavi olmalı gecenin karanlığında,
Denizler kadar engin, dalgalar kadar çılgın
Ve rüzgâr kadar özgür olmalı,
Esmeli adamın bağrına bağrına...
Sevdâ, yağmurlar kadar cömert,
Gönlüm sevdâ ayyaşı, içip kendinden geçer,
Mutluluklar içinden, mutlaka hüznü seçer.
Bazen kuru bir gülden kana kana su içer,
Bazen bir damla içmez sevdâların selinden.
Ferman dinlemez ki o, sevme desem dinlemez,
En yüksek dağın buzlu ve sipsivri zirvesindeydim
Bir adım sağım-solum, bir karış önüm-arkam hep uçurum...
Yalvardım Tanrı'ya 'indir beni' diye.
Yanlış mıydı duam, bilmem niye,
Şimdi en derin noktasındayım okyanusun
Oksijensiz
Gel, dudaklarında o en mâsum, gündoğuşu handelerle gel!
Gel, gözlerinde kandil kandil müjdelerle gel...
Gel, o kıvrılmış gül yaprağı dudaklarının üzerine
Çiy gibi düşsün dudaklarım gel.
Çiğne çıplak ayaklarınla, arzularımı isyân ettir, gel...
Bir sonsuz yokuşun en dik yerinde
Soluklarım, tükenircesine kısık ve ürkek,
Ham gecelerin buruk karanlığında
Küçücük gülüşlerine tutuna tutuna
Hep sana doğru yürüdüm,hep senden yana...
Hoşgörüsü ,pınarlar gibi akar şiirin duvağından ;uçar bir kızın sinesine konar ,bir oğlan gülümser göğsünde, göğün kuşağından rengarenk sevgiler diziliverir boynuna insanın, Ünal babacığımın dokunuşlarından.Sabah eğilir, suyun çehresinden öper, inci tanesi gibi yaşlar sıralanır gözlerinden güle mera ...
'Öyle bir sen ol ki içimde, içinde hep ben olayım.'.. (*)
Tek bir mısra, satırlara bedeldi. güçlü kaleminizi ve yüreğinizi kutluyorum Sayın Ünal bey
herkese göre bir şiir olmuş... :) :) :) :) :