İkna ettim sonunda bu yüreğimi,
Sildim kalbimdeki derin izini,
Bastırdım içimdeki bütün sesini,
Gözlerini hesaba katmadım oysa.
Görmeseydim bitmişti, bu saçma pembe dizi,
Önünden yol geçen o ev şimdi biraz kederli,
Oysa hep neşe verir, bizi mutlu ederdi.
Çeşit çeşit çiçekleri bahçesine dikerdi,
Adını gül den alan, benim güzel ananem.
Üzgünsün, yorgun bakıyor gözlerin,.
İçimden gelmiyor kalemi tutmak,
Epeyidir sana yazamadım arzuhal,
Şu sıra tek yaptığım yan gelip yatmak,
Bir iş tutup kendimi veremedim Gülnihal.
Hâlım sorma, düşmüşlerden beterim,
Çirkin betonlar arasında harcanıyorken,
bir sokak ki cennet kokardı sanki.
Kokusu burnumda, sanki ilkbahar;
ben ki orada en masum günahkâr,
en günahkâr hâlimle gelirdim sana.
Sen gülümserken ağlardın bana.
İzı, tozu belli değil...
Ben bu yaşa nasıl geldim ?
Parça pinçik hatıralar,
Aynadaki bu yüz kimin ?
Benzemiyor hiç resmime
Perdeleri açma, doğma günüme,
Ben seni karanlık gecem de sevdim.
Ümidin tohumunu ekme gönlüme,
Ben seni yarınsız günüm de sevdim.
Televizyonda gördü domuz dölünü,
İnanamadı, yaklaştı, açtı gözünü.
Duyunca spikerden barış sözünü,
Olmayan bacağı sızladı birden.
Bu konuşan o muydu, kâbus muydu bu ?
Yırtık yüzlerinde nurdan eser yok,
Kara bulut gibi ülkemde gezer dururlar.
Sessiz kalan bir güruh ki, en sinsi düşman :
Üç kuruşa ruhunu satar kahpeler.
.
Arama, dışarıda değil düşmanın,
Bir elinde yorgunluk, bir elinde kalemler,
Başını kaldırdı, durduğumu görünce.
Kömürden kara o yorgun gözler,
Sanki bir gülüşe denk gelmemiş ömrünce.
Titreyen elleriyle uzattı bir kaç kalem,
Bir bütün de yarım olsam, kim diğer yarım?
Anam mı, babam mı, belki de karım.
Kime derdim açar, kimle ağlarım?
“Buldum” dedim, bir ses kardeş deyince.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!