Faraza sen,
Zamansız zamanlardan çıksan,
Beni aramadan bulsan...
Hem beni yazsan,
Hem de okusan...
Sana benzer neyim varsa,
Soyundum.
Gel,
Farkınla,
Farkındalığınla,
Bir yanım Sisifos,
Saçma ile yinelemek yazgımı,
Umuda dair bitirmek ister,
Başkaldırı denemesi yazımı...
Ya da bir mağara,
Kar tanesi insan.
Uzaktan benzer, tanıdıkça benzemez insan.
Bir benzerler kümesinde yaşarız yine de.
Bir taklit ki,
Mukallit eylemler.
Tutsaklığı anne rahminin cidarında başlasa da,
Gözdem oluşu gözlerinin,
Renginden değil,
Bebeğinin masumca tebessümünden,
Nerede saklarım bir bilsen kavisli bakışlarını...
Düşürdüm göz/dem/i
Ölçüsüz büyüdük çıraklığımızda. Ayakkabılarımız bir kaç numara, okul önlüklerimiz bir kaç beden büyük alınırdı mesela. Önümüzdeki yıllar da giyeriz, yoksulluğundaydı ölçüsüzlük. Bir sahanda ortaya konulmuş bulgur pilavına ölçüsüzlükle tamah etttik. Çünkü, kaptın kaptın , yoksa aç kaldındı. Vasati beş çocuklu, ebeveynle birlikte toplam yedi kişilik çekirdek ailelerde. Bir de evli kardeş var ise, sonunu hak getire kanaatimizin. Merhametsiz de değildik. Sahanda lüksümüz içli köfte varsa, son bir taneyi ısrarla , merhametle. Sen ye, yok yok sen ye, yemezsen ölümü gör merhametinde, bir sonraki merhale sahanın dibindeki yağı kim sıyıracak stratejimizle.
Sevgide de, merhamette de ölçüsüzdü çıraklığımız. İlk sinemaya götürüldüğümüzde, "kalleş" diye bir şey duydu çocukluğumuz. Zorlandık ama öğrendik kalleşin Erol Taş olduğunu. Kahramanlarımız malumdu. At sırtında akıncı Cüneyt Arkın, Serdar Gökhan, gazinoları haraca bağlayan fukara babası Yılmaz Güney ve aşkın adı Ayhan Işık.
Öğrenmiştik merhamette de ölçüsüzlüğü. Artık film jeneriğinde tek tek sayar olmuştuk, iyi ve kötüleri. Neyse ki hiç şaşırmadan geçti çıraklığımız, hiç görmedik Erol Taş'ın müşfik bir baba olduğunu, Hulusi Ketmen'in zalimliğini. Henüz televizyon yoktu çocukluğumuzda, bu yüzden ne Çakır'a cenaze namazı kılanları gördük, ne de sefere çıkar gibi, Allahuekber nidalarıyla Diriliş Ertuğrul çekimlerine düzenlenen otobüs seferlerine şahit olduk. Yokluk ile geçti çıraklığımız. Kimbilir belki de, yokluk içinde nice çokluklar yaşadık.
Zamir, zimmi olandı.
Bir şeyin iç yüzünü gizleyen.
Kişi zamirlerini saydı ilkokul çocuğu,
-Ben, sen, o, biz, siz, onlar.
Bu yolda
Ey Ferhat olan, Şirin gelsin sana yürek terin...
Bu yolun,
Kerem'i olsun, Aslı'nı bulmak...
Hani ayrılırken sen türkünü söyle, ben türkümü diyeceğiz ya türkünü al da gel dedi adam.
“İlvanlım İlvanlım İlvanlım Aman Aman
Köyü bir sancı tuttu da
Al fistanlım gaytanlım”
Duydun mu,
Gemi Taş İskeleyi,
Taş İskele gemiyi gözlermiş.
Gem/i azıya alınca özlem,
Aşkla,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!