YOLCU
Aşk sanrısında seyyahım,
Çaptan düşmeyen…
Kösnü, kanatlarımdaki hafifliğim,
Şevk, sinemdeki ağırlığım...
YOLCU
Aşk sanrısında seyyahım,
Çaptan düşmeyen…
Kösnü, kanatlarımdaki hafifliğim,
Şevk, sinemdeki ağırlığım...
Hayal sığınağıma sızmış dizelerde,
Kokladım hüzün çizgili eski mintanını,
Mor mürekkebin kanıyordu,
Hasretine mazruf yüreğimde.
Daha ilk gençliğinde,
Ağaran saçların mıydı, semavî görkem tan mıydı?
Büyüdükçe kaplar içini sis,
Bu artık çocukluk değil sus.
Çocukluğuna,
İnemeyenin vay haline vay haline,
İnip de yükselerek çıkamayanın ah haline vah haline...
Demişsin ya,
Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum,
Ey Bab-ül İlm!
Senin gibilere,
Bir harf daha öğretecek âlimlerin hiç eli öpülmez mi?
Camın şeffaflığı sırlanınca ayna olur ya,
Sır verme bana, istemem.
Sırla canının şeffaflığını,
Ki,
Kendimi göreyim yüreğinde...
-Taşı ağlatan aşk âsası-
Ey ateş,
Söndür taşın içindeki yalımını,
Közden suskuya dönsün dilin…
Aşk’ın hitâbından tüyleri ürpersin,
Şavolesi sırtında,
Paleti, fırçası elinde
Sokak şairi...
Sevdalar resmedecekti
Dize dize...
Aşk,
Körler ve sağırların şöleniydi.
Aşk dedi,
Beni tarife,
Kör gözüyle gören,
Bilgi Ağacının meyvesini yedi aşk,
Döküldü yapraklar ağaçta.
Bilmek ölmek oldu aşkta.
Bil ki,
Bilmediğini bilesin dedi sevgi,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!