Batan güneş mi
Karanlığa sebep
yoksa sansizlik mi
Ruhumda oluşturduğun depremle Kalbimdeki enkazı
Kim kaldıracak şimdi
Öyle bir yaktın ki yüreğimi
Kıyısına vardım maviliklerin
Yakamozları Seyre daldım
Takılıp bulutların peşine
Martıyı kanatlarından öptüm
Bir yusufcuğa dert yanıp
Dün gençliğimle karşılaştım
Sayfaları sararmış bir albümde
Sağımda solumda gülümseyen Dostlarım kimbilir şimdi nerelerde
Bir kaç sayfası okunmuş
Sonra bir kenara atılmış
Bazen hazırlıksız yakalanır insan ayrılıklara
Bir gün biri çekip gider hayatından
Hüzünle çarpar durur kuş kadar küçük yüreğin
Bir gün biri çekip gider hayatından
Adı kalır dilinin ucunda
Andıkça dilini ısırıp durursun
Olurda bir gün
Çıkıp gidersen eğer
Biliyorum;
Giderken beraberinde
Güneşi, havayı,
Gözlerin böyle güzel bakmasaydı,
Bilemezdim aşkın varlığını.
Kirpiklerin saplanmasaydı kalbime,
Dolaşmazdım böyle yaralı
Sen böyle vakur , böyle edalı,
Bakışların ateş, gözlerin belalı…
İlçemize beş adet yeni lojman yapılmıştı. Toprak evimizden ayrılmış, dönemin şartlarına göre modern sayılacak bu lojmanlardan birine taşınmıştık. Her Lojman iki katlıydı ve dört daireden oluşuyordu. Lojmanda PTT Müdürü, Cumhuriyet savcısı, okul müdürü, veznedar, öğretmenler gibi kamuda çalışanlar ikamet ediyorlardı. Lojmanın önünden aşağı doğru giden uzunca bir yol, yolun karşı tarafında büyük bahçeli meteoroloji binası ve üç katlı hantal bir yapıdan oluşan gümrük müdürlüğü binası vardı.
Gümrük binasının önünde çürümeye terkedilmiş çok şirin bir minibüs vardı. Minibüste kaçak malzemeler yakalanmış bu yüzden gümrük müdürlüğünün bahçesinde çürümeye terkedilmişti. O minibüsle ilgili çok güzel hayallerim vardı. Hayalimde Bir turist gibi o minibüse biner diyar diyar gezerdim. Aklım hiç almıyordu, böyle güzel bir araç neden bir devlet kurumuna tahsis edilmiyordu da çürümeye terk ediliyordu. Mesela yatılı okulun böyle bir araca çok ihtiyacı varken neden oraya verilmiyordu? Keza aynı şekilde yakalanan kaçak mazotlar da yolların kenarına dökülüyor hem mazot ziyan ediliyor hem de çevreye zarar veriliyordu. Sonuçta kanunlar, yönetmelikler insanların faydasına değil miydi?
Öğretmenimiz bize bir araştırma ödevi vermişti. Bu ödevin diğer ödevlerden farkı ödevin dört kişilik bir öğrenci grubuyla yapılması şartıydı. Yani dört öğrenci bir araya gelip, grup halinde bu araştırmayı yapacak ve sınıfta sunum yapacaklardı. Ben dört kişilik grubun başkanı seçilmiştim. Hem başkan olmam hem de araştırma yapabileceğimiz bir kitaplığımızın olması sebebiyle ödev bizim evde yapılacaktı. Arkadaşlarımızla buluşma saatini kararlaştırıp bizim evimizin önünde biraraya geldik. Ancak ne hikmetse o gün evimiz tıka basa misafir doluydu. Evde çalışma imkânımız yoktu. Aklıma bir fikir geldi. Koşarak gümrük müdürlüğüne doğru gittim. Kapıda Işıl isminde bir kız çocuğu vardı. Bu gümrük müdürünün kızıydı. Babasıyla görüşmek istediğimi, beni babasına götürmesini istedim. Tam merdivenlerden çıkıyorduk ki babasıyla karşılaştık. Durumu kendisine anlattım. “Müsaadeniz olursa ödevimizi kapıdaki minibüsün içinde yapmak istediğimizi” söyledim. O’da müsaade etti. Rüyalarımı ve hayallerimi süsleyen minibüsün içinde ödevimizi yapmış ve ertesi gün sınıfta çok güzel bir sunum yapmıştık…
Hewce nake dirêj bikim,
serê çîrokê jî tu yî,
Binê çîrokê jî...
Gava tu çuyî;
Stêrk yek yek dirijin,
Ji ber esimana.
Gecenin koynunda
Bir mecruh,
Ay cerrah, bulutlar tül,
Sarar yaralarını;
kanadı kırık kuşun...
Dolaştım tek başıma şehrin sokaklarını,
Süslenme ey yar
Güldüğün kadar güzelsin
Paylaştığın kadar zengin
Ağladığın kadar insansın
Gönlün kadar engin
Kendini bildiğin kadar bilgesin
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!