Ey yitik ruhum
beni cennetten kovdular
cehennemimdir gördüğüm suratlar
seni bekledim Serendip dağlarında
herkes surattır
seninki sîmâ
Tablodaki insanlar komidine iniyor
korkularımın delirtme sınırı yastığımdaki koku
mavi gözlerin manzarası
bir hayal ki yüzyıllara dayanan
bir yara ki tarihe bulanan
musluk kan damlıyor
sineklerin gözleri kadar büyük
gecenin gediğine saklı kedi
kocaman bir fareyi yedi
gardıropta hamamböceği türedi
sabaha doğru trajedi
güneş doğdu
Hayalet şehrinin yıldızları dökülüyor pencerem
birden kaçı süzülüyor
odam sıcak tavan basık
havam da boğuk
neler olduğunu anlatamaz oldum
tencereye hamamböceği ters düştü
uzun uzun aynaya bakanlar delirir
bir kış gecesi mum ışığında erir
sen misin benliğinden söz eden
yüzün terk-i diyar eyleyip giden
lakayt misin gecenin yıldızlarına
farelerin çıldırmış sazına
Bir avuç toprak bir yığın insan
kendime benzetirim toprağı
toprak kendine benzetir beni
belli ki kırgınlık var aramızda
gökteki yıldızlara vurgunum
yerdeki toprağı ezip geçerim
Sözlerini balla kestim
sonbaharda estim
sararmış yapraklar arasında
harbin en onulmaz yarasında
sandıklardan çeyiz çıkar
bir gelin anısına bakar
Alaycıdır yazgısına
ağlarken gülümser
gülerken ağlar adeta
kabustur rüyası
saçlarıyla süpürür etrafı
meleklerden rol çalar
Renksiz ve sessiz bir evreni tasvir ediyorum
kelimlerim sessizlik
sessizliğim kelimesiz
içim içimle konuşur
Tanrım o sen misin yoksa
korkmuyorum seni duyunca
buz kesince vücudum
duvarlar terledi
bir kase su
içinde buz taneleri eridi
gözlerim cinlerden biri
makberlerde cesetler diri
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!