Bir kuşun tüyleri kaldı avucumda
Soğuk kış günlerinin sıcak çayında
Görkemli günlerim yaprak dökünce
Mezarları eşeledim
Nefesim daralıyor kelimelerin zehirinde
Uzaklardan bakadurdum onca ahbaba
dedem derdi, perilerle evliydi Mollâ Cüneyt
mehtapta kurt ayı kesti mi okumazdı beyt
Sokak lambaları yanıp sönüyor
ruhumun korkuları büyüyor
avuçlarında eridim
gözlerinle dirildim
beyaz çarşaflar dansa surdu
rüzgargülü evimizi vurdu
Muamma yumağının tüyleridir insan
zulme susan nefretini merhamete kusan
koşuyorum uçurumdan atlamaya
niyetim tükendi sizinle kalmaya
hasret kalınca damlasından suya
pencereden bakınca Tanrı mı görünmeliydi
bir gözü kadın diğeri erkek
ayetler ölüm şiiriyle tefsir edildi
hiçliğin güzelliğine eşdeğer
kaldırım taşlarından sızan karınca
duvardaki halıdan geyikler inince
muhtar çakmağı ters düştü
Ben bittim çöl hala yerinde
kova kuyunun dibinde
dedeler yürür âsâlarıyla
yanımdan geçerler sırasıyla
nutkum kesik susadım meğer
öleceğim kalkamasam eğer
Sana uzun mu uzun bir hikaye anlatacak
Gözlerim
Dilim susacak gözlerim konuşacak
Böylesini severim
Bakma ellerime
Nasırları ömrümün değil
Albümleri karıştır cesaretin kaldıysa
yüzündeki beneklerin yerini vadiler aldı
gözlerim uykusuzluğun mağarası
dilim sonsuzluk yarası
çocukluğumun yuvası demin maruz kaldığım şarkı
kendini tanır büyüme çabası
Modern zamanların perdesi sıyrıldı
siyah gömlek gündüz vakti göründü
mavi ışık sokağa yayılınca
çocuklar topacına ip sardı
nice tespih sallayan delikanlı
göz ucuyla yukarıya baktı
Bir damla seraba doğru koştum
otuz yıl boyunca damağım kurudu
bir damla su buldum otuzumdan sonra
Mezopotamya çölünde
avucunun tam da içinde
dünya dönüyordu
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!