Garip bir his uyandırdı hülyamdan
Ay ışığı ve biraz da mehtap
Boğazım kurudu dilim balçık
Şişede su pencerede ifrit
Bir kibrit
Korkumu alt eder
Hayalet şehrinin yıldızları dökülüyor pencereme
birden kaçı süzülüyor
odam sıcak, tavan basık
havam da boğuk
neler olduğunu anlatamaz oldum
tencereye hamamböceği ters düştü
uzun uzun aynaya bakanlar delirir
bir kış gecesi mum ışığında erir
sen misin benliğinden söz eden
yüzün terk-i diyar eyleyip giden
lakayt misin gecenin yıldızlarına
farelerin çıldırmış sazına
Bir avuç toprak bir yığın insan
kendime benzetirim toprağı
toprak kendine benzetir beni
belli ki kırgınlık var aramızda
gökteki yıldızlara vurgunum
yerdeki toprağı ezip geçerim
Sözlerini balla kestim
sonbaharda estim
sararmış yapraklar arasında
harbin en onulmaz yarasında
sandıklardan çeyiz çıkar
bir gelin anısına bakar
Alaycıdır yazgısına
ağlarken gülümser
gülerken ağlar adeta
kabustur rüyası
saçlarıyla süpürür etrafı
meleklerden rol çalar
ay ışığı vuruyor pencereme
keskin mavisi korku salıyor
vurunca duvardaki resme
tablodaki bana bakıyor
gözleri alev topu
yüreğime korku
duvardaki resme gömülü
yüzü yanık korkunç bir ölü
nefes alır arada sırada
uzak olsun benim boylarda
elektrikler kesik
gölgeler inceden çizik
Renksiz ve sessiz bir evreni tasvir ediyorum
kelimlerim sessizlik
sessizliğim kelimesiz
içim içimle konuşur
Tanrım o sen misin yoksa
korkmuyorum seni duyunca
Tencereden tüten koku
ne bir öykü fısıldar ne de korku
alır beni bu günümden sürükler maziye
annemin tebessümüne
gözlerindeki yılgınlığa
ölüme direnen hayata




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!