Horoz, müezzinden önce ezana durur
gecenin en serini bu vakitte başlar
bir başkadır yıldızların ışıltısı
uyuyup yeni bir güne doğsak
ahşap merdivenin gıcırtısı
fabrika gürültüsüyle
Karanlığı sevenler suçludur
yok oluş girdabında devinirler
kokuya doğru yürür
ışıktan kaçarlar
cırcır böcekleri koro halinde
mevsimlerden yazın
beyaz gelinlik kana bulanmış
omuzlar üryan göz kapakları mor
elinde keskin bıçak
gecenin yıldızsız tavanında
uğultu duyuldu duyulacak
anna bell telefon çalacak
kadehin kızıl şarabı köpürdükçe köpürürsün
kanlı bir toprağı andırırsın
birazı altın gerisi yakut ve inci
hüznün tadı hayatın ufak bir sevinci
güzel kadının saçları sarmalıyor kollarımı
sarmaşık desem değil
Kanyonlardan dökülür ya nehir
kristalin güneşe cilvesi başlar
sarından maviye
bakarsın bir dünya renge
dönersin deliye
mağara şelalenin dibinde
Gönül çarşafıma kara şerbet döküldü
Yastık başım, başım da yastık oldu
Herkes uyurken istirahate çekilir
Beni rüyalarım yokuşlara sürükler
Kağıtlardan gemiler uçaklar yapalım
Tanrım senin için duvarlara neler yazalım....
Neler söyleyeceğini bilememek de şiir
yalnız içi kavrulanlar bilir
çok konuşanlar hem nefret edilir
hem de sevilir
dinozora evrilir
asrın çarklarında ezilenler
Uykusuzum
bir asrı buldu sanırım
gözlerim kapalı
ha uyudum derken
sakalım kaşınır
bir asır daha sürer tekrarı
Kelimelerde yürüyen cambazdır o
dışarıdan açılır içine bir kapı
güldüğüne bakmayın
başucuna mum bırakmayın
ölü değildir o
sahnelediği tiyatro
nihayet söktü şafak
gözleri ufak mı ufak
gecenin kel kadını
devirince bardağı
kaybettik mutfağı
koşuştu hamamböceği
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!