Yarım kalmışlıkların tadıdır damakta
tamamına erenler iştahsızdır
kadehin dibini doldurur şarap
boş tarafı silinmez ıstırap
aşkın en güzeli
rüyadaki sevgili
Ağırlık çöker omuzlarıma
Gecenin ıssız vadilerinde
Saat tıkırtısı, fabrika gürültüsü
Yine odamdalar galiba
Mobilyalar yürür
Kapılardaki sesler büyür
Sorularla başlar hayatın ilk nefesleri
duygularla yoğrulur geri kalanları
saçlarında kışın karları
kelime öğrenir cümle dizersin
dere kenarında ıslıkla gezersin
bahar neşedir
Babanın ölü yatağı duvarları soğuttu
sessizlik şöyle dursun ses bile yoktu
yaşamı belirsiz ölümü bir soluktu
gassal cellada benziyor
imam ölümü övüyor
toprağı köstebekler eşeledi
Acılara doğru koşmuyorum
acı bir rahime düşmüş
acılarla yoğrulmuşum
acının tadını başka bir acıyla bilirim
baksana
bak sana sesleniyorum
Hastane köşelerindeki nefes kadar boğucu
çocukların bağırışı
hem merhamet hem de nefrettir bu
seslerin tınısı
dişimdeki çürük
dünyalar kadar büyük
dolunaya göçüşen güveler sürüsü
ağları ıslanan örümceklerin tüylüsü
geceleri akrepler biraz da fareler
yılanlar uyur
kurtlar ulur
zifiri asumana inciler dökülmüş
Sana seslenince Tanrım
cevabı Geylânî'den alıyorum
halaların gözleri parlıyor
ağaçlardan bebekler düşünce
sıcak havaların siyah giysileri
müritlerin siyah takkeleri
Ölüm haberinden sonra
yağmurlar düşer yanaklara
mavi denizler masmavi oluverir
sen masmaviye vurgunsun
masmavi deniz, hüznün yağmurundan sonradır
nasıl da bir avuç kaldı dünya
Şömine ateşinde buruştu kitaplar
Karanlık odanın duvarında adamların izi
Horozların ezanı müezzinden öncedir
Dirilen öküzlerin sona eren gevişi
Bereketli gözyaşları avuçları doldurur
Bir böcek duvarı zoraki tırmanır
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!