Toprağın bağrı açık, her tohuma "hoş geldin" der ekim.
Kuşlar meyletti güneye, göğüm tenhâ, göğüm serin.
Türkülerde bulmuştum ya seni, hani gelecektin?
Merakta kaldım, sâhi şimdi sen nerelerdesin...
Seyfullah Öztürk
Ne seçsek yakışırdı o an üzerimize kıyafet olarak.
Biz pişti olmayı göze alarak, tuttuk hüznü giyindik...
Yağmurun döküldüğü kadardır eylül yada hüznün kadar.
Bilir misin pervaneler de eylülde ölür, buda hüzün yapar.
Hüzün gölge düşürür gözlerindeki gün ışığı gülüşüne.
Diyeceğim o ki; Allah senden alsın, bana versin sevgili...
Hüzün, gökyüzünde gecenin kuytu vaktinde kamere perde buluttur dedim.
Tebessüme insân nân misâli aç,
Mahrûm ise bâğbân açmayan gülden,
Bülbül küskündür başından savamadığı özleme.
Hâyât işte, sabır çeker dil.
Ya şiir yahut türkü anlam verir hasrete...
O hep uzaktan selam verirdi.
K'âh'k'âh'a da bile duble âh var.
Hüzün benim ezelden mi azığım...
Bağdan kurtulan firâri tesbih dizeleri gibi hüzünkâr duygularım.
Dolunaya bahşettiğin bulut için bile sonsuz şükürler Allah'ım...
Cem'i cümlemize geçmiş olsun diliyorum, bu vakitlerde;
Yastıktan umutla kalkan baş, hüzünle yastığa varmak üzere...
Kârıma mı sandın her gün dünyaya nüzul eder diye hüzün nâzârım.
Libâsın efsununa aldanmam, ben senin gözlerinin buğusuna kanarım.
Sen o şehrin, ben bu şehrin müptelâsı, nâsip yoldaki yolcunun hakkı.
Altından usulca geçtiğim her sokak lambasında büyüyen gölgem,
Dünyanın hayat isimli tiyatrosunda hüzün perdesinin kahramanı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!