Kötü bir şiir yazmak istedim,
tadını unutmuş bir ekmek gibi,
sararmış duvarlara yazılmış,
kimsenin okumadığı kelimeler gibi.
Aklıma değil,
"Kalbime" bıraktığım...
Her şeyi ,
"Yanlış" anlamışsın yine...
Bir sigara yanar içimde,
Tütünü hüzünle sarılmış,
Attilâ’nın elleri dokunur geceye,
Ve bir şarkı olur gözyaşlarım.
Akla zarar, yüreğe ziyan…
Bir anahtar çevrilir usulca kapıda,
Hasret, yorgun adımlarla içeri süzülür.
Duvarlar tanır onun nefesini ,
Ama hiçbiri "kal" diyemez.
Hasret, iç çekişlerle taşır göğsünde sığmayan özlemi,
Bir papatya falı fırlattım göklere,
"Seviyor muyum, sevmiyor muyum?" diye sordum Ferhan Şensoy’a…
Fakat falım düşmedi yere,
Beyaz bulutlar gibi,
Asılı kaldı göklerde...
Gurur imkansızı işaret etti, tecrübe riski fısıldadı, mantık manasızı haykırdı...
Ama kalp, hepsinin ötesinde bir çırpınışla, "Bırak yıkılayım," dedi,
Çünkü aşk, düşmekse eğer, yaralarımda bile bir güzellik bulurum.'
Ve belki de gerçek cesaret, kalbin sesini dinleyip,
Her düşüşü bir uçuş sanmaktır.
Kim bilir ...
Hiç bilmediğin bir dilde "seni seviyorum" desem,
Orhan Veli’nin "Ağlasam, sesimi duyar mısınız?"
mısrası gibi,
Duyar mısın beni?
Gözlerinde bir menü gibi açılır umut,
Siparişin kalbime yazılır usulca.
Masana getirdiğim sadece bir kahve değil,
Sana dökülen bir ömrün sıcaklığı aslında.
Bir balkonum var benim,
Üç metrekare ölüm,
Beş metrekare hayat...
Arada sıkışmış
Leylâ'yı yaşadık, yüreklerimizde yangınlar kurdular,
Mecnun olmayı reddettik, belki de korktuk, belki yorulduk...
Ama şimdi Piraye'nin sessiz çığlığı var içimizde,
Nâzım'ın dönmediği o aşk, belki de dönmemesi gereken bir yara...
Piraye olmak, sevmek değil midir zaten?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!