İi
Gözlerimden damlıyorsun bu gece,
Bir teneke çaydanlığın içindeki yağmur suyu gibi...
Penceremin önünde unutulmuş plastik bir bebek,
Saçları taranmamış, gözleri kırık...
Sen gittiğinden beri içimde oynanmayan bütün oyunlar,
“Keşke” hüzünlü bir kelimedir.
Üstelik, yüreğin raflarında tozlanmış bir pişmanlıktır.
Ne silinip gider,
ne de yerine başka bir umut konulur.
Gecenin mürekkebiyle tutanak tutulmuş,
Hüviyetsiz sevdalar dağıtılıyor.
Kâh bir şiirin girişinde devriye geziyor,
Kâh bir şarkının nakaratında pusuya yatıyor.
Ne yana dönsem,
kırık aynada iki buçuk yüzüm vardı,
biri bana benzeyen bir yabancının gençliği,
biri büyüyemeyen çocuk,
yarımı da sırılsıklam bir kedinin sırtında...
Gözlerin, eski bir plak gibi çizildi,
Her dönüşünde unuttuğum bir nakarat...
Sen gidince, radyolar sustu,
Sadece bir cızırtı kaldı,
Bir pazar sabahı,
mutfak tezgâhında unuttuğum bir avuç kırık bisküvi buldum.
Her parçası, annemin eski mücevher kutusundan düşmüş bir cam kolye gibiydi.
"Yeme," dediler, "çünkü her kırık kenarında bir çocuğun süt dişi saklı."
Sen, adını koyamadığım bir ağrıydın hep...
Pazar sabahlarının eski radyoları gibi,
Cızırtılı, yarım kalmış bir şarkı.
Gül dedim sana içimden,
Ama hiç koklamaya cesaret edemedim.
Sana öykünen şiirler sakladım
Attilâ İlhan’ın “Sisler Bulvarı”nda,
Bir gülüşün peşine düştüm
Nilgün Marmara’nın “Sanki Hiçbir Şey Olmamış”ında.
Şimdi ellerimde kırık bir kalem
Beni bir hikâyenin ortasına bırakıp
sonunu okumadan gittiler.
Yastığımın altına saklanan kelimeler,
geceleri hıçkırarak büyüdü.
"Bir insanın kırılganlığı,
kalbinin acılara verdiği son cevaptır.
Ve en sessiz kırılganlıklar,
en büyük intiharları içerir."
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!