(Bazı kadınlar şiirdir,
ama harfleri değil, yangını sayarlar...)
Gülüşün , kırmızı bir hece
Sana adanmış her şiir,
ruhumun
Ateşle arındığı bir anın,
sessiz çığlığıdır...
Aşk, sessizliğin dili,
Bir yağmurdun, düştün taşlara usulca,
Yüreğin denizlerin hırçın rüyası...
Sen "Uff" dedin, sustu Maçka'nın dağları,
Şimdi bir karanfil büyür avuçlarımda –
Sessiz bir dua gibi seni çağıran...
Görüş günlerimiz yok artık,
adını fısıldamak bile suç sayılıyor dudaklarımda.
Bir volta gibi dönüp duruyor hasretin,
daracık hücremde yankılanıyor sesi.
Bir mektup yazdım:
“Gözlerin iki hücreydi,
İçinde ben, kaçak bir mahkûm
Gittiğin gece, takvimler yandı Nâzım’ın hücresinde,
Her yaprakta, biraz sen, biraz ben…
Bölüşemedik yangını...
Bir şişe devrilmiş denize,
içinde buruşuk bir kâğıt,
üzerinde tek bir kelime: Atma...
Ama sen çoktan gitmişsin,
dalgalar seni alıp götürmüş.
Bir hokka devrildi geceye,
Siyaha bulanmış kelimeler döküldü masaya.
Mürekkep, usul usul yayıldı ayrılığın ince çatlaklarına,
Ve her harf, iç çekişlerle boğuldu.
Mutlak soğuk,
birini içinden ısıtan bir sevdanın eksikliğidir; yoksa dışarıdaki kışa,
kalbin sıcağı kâfidir..
Mehtap düşerken saçlarına,
bir rüzgâr gibi özledim sesini.
Diyecektim ki;
nasılsın yolculuğum,
nasılsın en derin denizim?
Beyazlığı,
giderek sararan bir veda mektubu...
Üzerinde hâlâ
"evet" derkenki ter izleri.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!