Bir gülüşle saklanır mı içimizdeki yangın?
Ceketimizde yamalar, avucumuzda unutulmuş şekerler,
Sokak lambalarının altından geçerken
Kendi gölgemize basıyoruz.
Gözlerinin kahvesinden bir damla süzülsen fincanıma,
Belki o zaman uyanırım bu sensiz rüyadan…
Bir yudumunda erir mi tenim, bilmem,
Yoksa saçlarının kızıl akşamında mı bulsam
Yüreğimin saklı baharını?
Küllerin içinden çekip aldım seni,
yanık bir masalın en güzel yalanı gibi.
Bir çiçeğin inadına açtın içimde,
hem bahar oldun hem de sonbahar.
Gözlerin, rulet çarkı gibi,
Her bakışın başka bir kumar,
Kalbin, masada bir yanık sigara,
Ve sen, zar attıkça düşeş gelen
Zihnimde iz bırakan bir yara.
Cebimde öksüren kuşlarım var,
kanatları paslı bozukluklara dönüşmüş.
Bir turnike başında bekleşen ,
yalnızlık jetonları gibi çınlıyorlar avuçlarımda...
Ayakkabılarımın içinde ağlayan bir çocuk var;
Bir şair susar bazen,
sözcükleri çocukluktan kalma bilyeler gibi avcunda saklar.
Kırılmasın diye, dökülmesin diye.
Sen, gözlerin çayır çimen,
Loza...
Geceyi yırtan bir bandoneon çığlığı...
Bir kurşun gibi sıkışmış dilimin arasına
Buenos Aires'in bıçak yarası sokaklarında
Adımın içinde Lo-za... Lo-za... diye kanıyorsun
Konuşmadım,
bir harfin gölgesi bile incitmesin diye tenini.
Oysa içim,
Biz, eski oyuncakların kalbinde saklıydık,
Sen başkasının masalında,
Ben senin kırık pullu bebeklerin yanında,
Hani şu saçı yoluk, gözü çıkık olan...
Adını her gece emzik gibi emip uyudum.
Loza,
adını penceremde unutulmuş bir saksı çiçeğinden ödünç aldım.
Çünkü birine bakıp da sevmek,
adını hiç bilmeden öpmektir bazen.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!