Yorgancılar camekanında dikerdi iş yerinin,
İçine neyi koyacaksa üzerine döşenirdi şiltenin,
Sonra bir tuhaf dürme ile içine düzlenirdi istenenin,
En zarifinden nakışlarla bezenirdi üzerileri yüzlerinin.
Gönül erbabının da, işi de bu minval üzre yüreğinin,
Dilediğinde sırlar var, bilinmez,
İmtihan neresindedir, sezilmez,
Kul sevdiğini düşünür sadece,
Hak'kın işlerine akıl sır ermez.
Kıymetsiz bir kaç rakam, bir tutam alkış,
Olmasa da olacak kıskanç övgülerli her bakış,
Bulutlar kavgalı, göğün yüzüne saçılmış öfkeli çakış,
Vicdan önceleri işlenip bir kenarda unutulan eski bir nakış.
Eşrefi mahlukat şerefi zayi ettin,
Mahlukat sözünü tek hayvandan mı bildin,
Yerin dibi yedi kat, aşağı mı gittin,
On dördü geçti menzil yolu mu kaybettin.
Ne bileydim bu elde dava gütmek var,
Kin çetelesi tutulu eski defterleri yakmazlar,
Eşkiyaya kesmiş ömrün pazarında bezirganlar,
Ne alıp, nem satam, ardınca bakakaldım ey gönül.
Doldurup kalemime, kafama sıksam yeri var,
Alan vermede, bilen gülmede,
Dünyanın ahvali hükmün sürmede,
Bir gariplik çeşmesinden suyun içmede,
Nem kala ki nam ola, edili sözlerden gayri.
Ahu gözlerin dikmiş üzerime dünya,
Takdir edilmeli ilkin, değilse nafile,
Her adım varacak değil ki menzile,
İsteyen neden istediğini bilse bile,
Gayrı hikmetlerin sahibi ne dilerse.
Geçti derken geçiremediklerim tıka basa,
Kalanlar gidenlere gıpta eder oldu içimde,
Kimseler üzülmesin sebebi olmak istemem,
Doluyum dostlarım, akıtamıyorum yüreğimden.
Gün oluyor unuttum diyorum, mümkün gibi,
Hep aşk kokulu şiirler mi yazmalı,
Bu mudur şair olmanın gerekliliği.
İç dökülen dizelerin kaçına akıyor,
Yüreğinizde biriken göz yaşları.
Bir gül bahsi gelip konar dilimize,
Bülbül figanın eder gülün ömrü kısa diye,
Mest olur cümle bahçe, kokuya karışan ahenkle,
Duyuyla gören koyar bu hazin ağıdın adını meşk diye.
Nice yollar var, nicesi çetin yokuştan ibaret,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!