Yaşıyoruz işte,
Buysa yaşamak,nefes almaksa hayat
Hayatımızı feda ediyoruz kolayca
Sanki feda etme hakkı bizimmiş gibi,
Ve ardından ağlıyorsak feda edilenlerin,
Her yerde konuşuyorsak yaptığımızı
Hilâl eve geldiğinde Arzuyu harıl harıl ders notları kurcalarken buldu.Arzu özel okulda Fransızca öğretmenliği yapıyordu ama öyle mesleğine aman aman bir düşkünlüğü yoktu.Sadece ilerde belki daha farklı iş kollarında kariyer edinebilirim düşüncesiyle bu mesleği seçmişti.Arzunun telaşını gören Hilâl meraklanıp sordu
---Hayırdır,sınav filanmı var yarın?
---Sınav yarın değil biraz sonra
---Nasıl yani?
---Ders vereceğim çocuk gelecek,konu başlıklarına şöyle bir göz gezdiriyorum.
---Arzu bu konuda anlaşmamışmıydık,ogelmiyecekti sen gidecektin
Saat 21:30 olmuş,Hilâl halâ eve dönmemişti.Arzu akşam saatlerinde Hilalin,Muratla beraber olabileceğini düşünmüş aramamıştı,ama gece ilerleyip Hilal gelmeyince meraklanmıştı.Tam onu aramayı,nerde olduğunu sormayı aklından geçiriyorduki telefonu çalmıştı.Telefonun diğer ucundaki Hilaldi.Sesi titriyor,derin derin nefes alışları Arzuya kadar geliyordu.
---Arzu benim,Hilal evdemisin?
--Evet sen neredesin?
---Sorma çok kötü birşey oldu
---Ne oldu kızım korkutma beni,çabuk söyle
---Azize hanım intihar etmiş.Evinde ölü bulundu
Muratın örgütün kurallarına uymayan davranışlar içine girmesi Şefi kızdırmasına rağmen diğerlerinin istediği gibi onu cezalandırmamıştı.Çünki biraz asi bir ruha sahip olmasına rağmen Murat örgütün en çok iş gören sayılı elemanlarındandı.Yani aldığı görevi harfiyen ve zamanında uyguluyor olması onu şefin vazgeçilmezleri arasına sokmuştu.Zaten Şef Murattan cayarsa onu serbest bırakması filan mümkün değildi,büyük ihtimalle vazgeçtikleriher elemana yaptıkları gibi işleri bitince,yada verimi düşünce Muratıda yokedeceklerdi.Bunu Muratta dahil hepsi bilyordu.
Hilal karakolda geçirdiği uzun ve karmakarışık,korku dolu bir geceden sonra salıverilmiş fakat göz hapsinde olduğu,şehir dışına çıkmaması ve konuyla alakalı en ufak bir bilgi edinirse emniyete haber verme şartıyla bırakılmıştı.Arzu ve Hilal karakola giderken son saniyede gelen telefonla hastaneye gittiğini sandikları Murata ulaşmaya çalışmışlar fakat telefonu cevap vermemişti.Arzu birazda tam karakol önünde kendisini bırakıp giden Murata içerlemişti aslında Hilale laf dokunduruyordu
---Ne olursa olsun,insan oraya kadar geldikten sonra geri dönmez,diyelim döndü birkez arayıp ne oldu der
---Arzu hemen yargılama belki annesi dahada kötülemiştir.Telefonu bile kapalı baksana
---Aman be kızım,safsın sen saf.Sırf angaryayı evmediği için kapatmıştır telefonunu.Şimdi çıktınya gelir akşama erkek milleti işte hepsi aynı
--Ne diyosun yani bilerekmi yapıyor
Hilalin gerçekleri öğrenmesinin üzerinden bir hafta geçmiş fakat halâ Murattan haber alamamıştı.Arzu olaylardan onun kadar etkilenmemiş görünüyordu.Dışarı çıkıyor,alışveriş yapıyor,saçlarını yaptırıyor,günlük yaşantısına devam ediyordu.Arzudaki tek değişim neredeyse son bir haftadır hiç herhangi bir erkeğin ismini telaffuz etmemiş olmasıydı.Hilal bu durumu biraz şaşkınlıkla karşılıyordu,fakat Arzuya birşey sormamıştı.Belki biraz daha ağır yaşamya karar vermiştir diye düşünüyordu.Ama Arzu enson Salimle yaşadıklarını bile Hilale anlatmamıştı,buda onu meraklandırıyordu.Arzu biriyle birşeyler yaşayacak ve bunu kendisine anlatmayacak,bu görülmüş şey değilidi.Arzu neredeyse sevişmelerini bile harfiyen anlatır,hatta bazen suyunu çıkarırdı.Hilal çok kereler onu mahremiyetin bukadar ortalıkta olmaması konusunda uyarmak zorunda kalırdı.Fakat bu sefer merak eden kendisiydi,ve arkadaşı birşey anlatmıyordu.
Mart sonu yaklaşıyordu,fakat sanki bahar havası vardı İzmirde.O gün Arzu erken kalkımış,nasıl olmuşsa kahvaltı hazırlamış,Hilali uyandırmıştı.Hilal halâ bir iş bulamadığı için niye beni sabahın köründe kaldırdın der gibi bakıyordu Arzuya.Ama Arzunun derdi kahvaltı değildi anlaşılan.Masaya oturduklarında çayları doldururken uzun zamandır görülmemiş bir ciddiyetle konuşuyordu Arzu
---Hilal seninle bazı şeyleri konuşmamız lazım
--Konuşalım,ne konuşucaz
Arzu söze nasıl başlayacağını bilemiyordu,
--Sen ve ben yaklaşık altı yedi yıldır arkadaşız değilmi.hatta arkadaş demek hafif gelir kardeş gibiyiz
Hilal arkadaşının neden kendisinden ayrılmak istediğini anlayamamıştı.Acaba Arzu yaşanan olaylardan korkmuş ve bunun içinmi Hilalle yolunu ayırmak istemişti.Daha düne kadar Arzuyla kalmaması konusunda ailesinden baskı gören kendisiyken şimdi Arzu ayrılmaları gerektiğini söylüyordu.Hilal birazda kırgın bir sele soruyordu Arzuya
---Ne oldu Arzu,niye ayrılmamız gerekiyor,başına birşey gelmesindenmi korkuyorsun,seninde huzurunu kaçırdım değilmi?
Arzu belkide ilk kez bukadar ciddi duruyordu,Hilalin karşısında ve nerdeyse hiç olmadığı kadar kendinden emin cümleler kuruyordu
---Hayır canım,başıma bela açtığın,huzurumu kaçırdığın filan yok.Bunları düşünmedim bile,sadece biz artık Salimle oturmaya karar verdik,yani
Hilal şaşırmıştı
---Salimlemi oturacaksın,ama.....
Hilâl eve geri döndüğünde Arzuyu biraz tedirgin bulmuştu.Arzu Hîlâlin ev arkadaşıydı,bir yıldır beraber kalıyorlardı.Daha önceden tanışıyorlardı elbet,Arzuyla Hilâl üniversite yıllarından beri arkadaştılar.Arzu izmirde göreve başladığını Hilâle söylemiş o da Arzunun yanına gelmişti.Arzu Fransızca öğretmeniydi.bir buçuk yıldır izmirde göreve başlamıştı.Bir özel okulda ders veriyordu.Hilâlle beraber bir yıldır çok güzel bir ev arkadaşlıkları olmuş,bu zaman zarfında birbirlerine iyice alışmışlar kardeş gibi olmuşlardı.Arzunun mankenleri kıskandıracak bir güzelliği vardı.Uzun boyu,masmavi gözleri,diri vücudu,sapsarı saçlarıyla bir peri kızını andırıyordu.Fakat bu güzelliğini birçok erkeğe defalarca kullandırmış,biraz geniş bir kızdı.Hilâl onun bu rahat tavırlarından arasıra rahatsız oluyor,bunu kendisine söylemesine rağmen Arzu gevşek yaşantısından vazgeçemiyordu.
Arzu yine bir erkeğin hışmına uğramıştı o akşam ve canı epey sıkılmıştı herhalde,daha Hilâl evden içeri girer girmez,o kendini haklı çıkarma telaşındaki bakışlarını atmış,Hilâlin selam vermesine bile fırsat vermede3n
--Bundan sonra hiç bir erkeğe güvenmicem,hepsi aynı bok,kırılıp dökülüyorlar,zarif sanıyosun,farklı sanıyosun,sonra üç dakikalık zevk için.....
---Gene ne oldu
---Ne olacak şu muhasebeci çocuk yokmu
--Emre
Dayısı Erzuruma geri döndükten sonra Orhan için karmaşık günler başlıyordu.Gerçekten Erzuruma gidip şu tarlaya bi baksamıydı,yoksa lanet olsun diyip dayısına bıraksamıydı bilmiyordu.Erzuruma gitmek istemiyordu,aslında tarla falanda istemiyordu,sadece dayısının tutumu hoşuna gitmediği için işi yokuşa sürmek istemişti,yoksa yıllardır sanki o tarlamı karnını doyurmuştu.
Sıkıntısı sadece bu değildi elbet,asıl sorun hala ve her geçen gün biraz daha büyüyerek duruyordu sırt çantasında.Mavinin platonik aşkını taşımak ne kadar zordu,ne içinden çıkılmaz bir durumdu.Sadece Mavi okusun,yada o duysun diye yazdığı yazıyı herkes okuyor,bir şeyler yazıyor,listelerine alıyorlardı.Ama Mavi henüz ben okuyorum dememişti.Yazdığı romanı kitap haline getirmeyi çok istiyordu,kitap kapağının fonunda kullanmak için Maviden bir fotoğraf istemiş,ama Mavi veririm yada vermem diye cevap bile yazmamıştı.Yüreği sıkışıyordu,resim kabiliyeti olsa Mavinin resmini kendisi çizecekti ama resim yapmayı beceremiyordu.İyi karakalem çalışmaları olan bir dostuna Maviyi tarif etmiş ama onun çizdiğide Maviye benzememişti.Zaten bir karakalem çalışması nasıl Mavinin gül yüzünün
yerini alabilirdiki.
Son zamanlarda yine şiirler yazmaya başlamıştı,artık eskisi gibi istekli,heyecanlı yazamıyordu ama yinede arşiv olsun diye yazıyordu.Düşüncelerine önem verdiği bir üstadı '' şair her durumda yazabilendir,yazar kalemine geleni ertelemeyendir'' demişti,Orhanda ustasının sözünü dinliyordu.Mavinin ızdırabını şimdi dizelere dökmezse,ilerde acısı hafifleyince,yada aşkının yoğunluğu azalınca nasıl yazacaktı.Değilmiydiki en beğenilen şiirlerini hep ızdıraplı günlerde yazmıştı.Eğer annesi vefat ettiği gün,babası vefat ettiği gün,okulu bıraktığı gün,sözlüsünden ayrıldığı gün,abisi şehit olduğu gün yazmasaydı şimdi kendisini en azından etrafındaki insanlara şair sıfatıyla tanıtan şiirlerini nasıl oluşturacaktı.Defter arkasını,tuvalet kapılarını,ağaç gövdelerini yeterli görseydi nasıl günün birinde önemli şairler arasına girmeyi hayal edecekti.
Mavi senin nesrin şiirinden iyi sen öykü yazacak adamsın aslında dediğinde buna biraz sevinmişti,yani mavinin onun bu özelliğini farketmiş,ve yeterli derecede beğenmiş olması hoşuna gitmişti ama,açıkçası şiirlerin pek olmuyor demesinede içerlemişti.Oysa ne emeklerle,ne acılarla yazmıştı o dizeleri.Her yazdığı satırda hangi acıları gizlemişti süslü kelimelere,Hangi sevinçleri heba etmişti şiir,şiir diye.Şimdi gönlünü kaptırdığı insan sen pek iyi şiir yazamıyorsun,diyordu,Oysa bu lafı etmemiş olsa,böyle düşünmese belkide yüzlerce şiir yazmak istiyordu Maviye.Ama kendisini bir şair olarak görmeyen birine şiir yazmak çok heyecanlandırmıyordu onu açıkçası.Bunun için yüzlerce sayfayı bulsada,hiç bitiremesede,ve Mavi hiç okumasada romana devam ediyordu.Çünki Mavi onun düz yazısını seviyordu,ve sırf o seviyor ve beğeniyor diye sonsuza kadar uzatabilirdi bu romanı.İnsanlar doğal olarak bir son,yada belki kavuşma veya sürekli ve kesin bir ayrılık bekliyorlardı romanın bir yerinde ama Orhan henüz bunu kendisi bilmiyorduki romana yazsın.Uydurma bir hikayeyle Maviyle evlenip çoluğa çocuğa bile karışabilirdi isteseydi ama o gerçekte ne oluyorsa onu yazmak ve gerçeği yaşamak istiyordu,hayali bekleyerek.
Kim bilir belki bir gün bu roman mutlu sonla biterdi,sırf bu hayal için bile yazmaya ve okumaya değer.
Şerif gündüz biraz olsun sıkıntısını almıştı,Orhan Görükleye geri döndüğünde en azından Şerif gibi mecburi mutsuzluklar yaşamadığına seviniyordu.Öyle ya,belki Maviye uzaktı ama hiç olmazsa istemeden sürdürdüğü,yada çıkmazlarda olduğu bir ilişkiside yoktu.Şerif kendisine teselli olması için bir başkasıyla arkadaşlık kurmasını tavsiye etmişti ama bu Orhanın hayatında belkide hiç başvurmayacağı bir yoldu.Asla b,rinin yerine bir başkasını koyamaz,teselli olsun diye istemediği,yada sevmediği biriyle ilişkiye girmezdi,bu hem kendisine,hem arkadaşlık edeceği insana karşı saygısızlıktan başka birşey olmazdı.
Tekrar bilgisayarın başına geçmiş,romanına devam etmek istiyordu.Önce mesajlarını kontrol etmek istemişti,ama buna bin pişman oldu,çünkü ahlaksızın biri Orhana hiçte hoş olmayan mesajlar çekmiş,ondan bu sapıkça mesajlara karşılık vermesini istiyordu.Üstelikte bir telefon numarası bırakmış,akşamları ararsan hertürlü fantazilere açığım diye not düşmüştü.Bu mesajlar midesini bulandırdı,O interneti böyle dengesizlerinde kullandığını düşününce aslında internetten tanıdığı insanlara güvenemeyeceğini düşünmekten kendini alamıyordu.İster istemez kafasında bazı sorular oluşuyordu,acaba gerçekten tehlikeli bir oyuncakmıydı internet.Aylardır gözünde büyüttüğü,yere göğe sığdıramadığı,laf söyletmediği Mavide bu oyunun bir parçasımıydı sadece.Buna inanmak istemiyordu,o Mavinin iyi bir yüreği olduğuna,en azından dobra bir insan olduğuna inanmıştı,ve Tanrıya kendisini yanıltmaması için dua ediyordu.
Sadece o ahlaksız teklifi yapan şahıs mesaj atmamıştı Orhana,her nasılsa Mavi ona yazdığı mesajları okumuştu,günlerdir okumadığı mesajları okumuştu Mavi ve telefonda Orhan bana Mavi diye mesaj atan senmisin diye mesaj çekmişti maviye.Mavide nasıl olmuşsa aramış ve hayır ben değilim demişti,Oan azkalsın kalbi duracaktı Orhanın neredeyse kırküç gündür(yani tama kırküç gündür) ilkez mavinin sesini duymuştu o gece öyle bir rahat yatacaktıki.Çünki gecelerdir allaha dua ediyordu,bana mavinin sesini birkez daha duymadan ölmeyi nasip etme diye,ve Tanrı duasını kabul etmişti,
Kimbilr belkide tanrıdan daha fazlasını istese belkide kabul ederdi,Bu duygularla yatağına uzandığında ağzindan şu cümle çıkıyordu''Allahım birinci duamı kabul ettin sana şükürler olsun,şimdi ne olur biraz daha cömetr olda bana Maviyle tekrar aynı eskisi gibi olacağım günler göster''
Berberden çıktığında saat henüz onbir olmuştu.Kapalı çarşıya beraber gideceği birini aramalıydı.Kuzeni çalışıyordu,sürekli beraber olduğu arkadaşlarından biriylede o gitmek istemiyordu.Çünkü farklı şeyler konuşup,farklı hazlar alacağı bir arkadaş istiyordu yanına.Mesela şöyle bir kaç aydır görüşemediği,hayatındaki gelişmeleri merak ettiği biri.
Biraz düşününce tam aradığı gibi birinin olduğunu buldu,Şerifi arıyacaktı.
Şerifle hastanede tanışmışlardı,ve o hastane ikisininde babasına mezar olmuştu. Hastanede refakatçi kalanların daha iyi anlayacağı o paylaşımcı ve yardım sever olma uğraşı,bu iki adamın yaşıt olmalarıyla kısa sürede samimi bir arkadaşlığa dönüşmüştü.Sonra haliyle farklı hayatlarda,farklı iş dallarında ve ayrı semtlerde yaşadıkları için görüşmeleri seyrelmiş fakat dostluklarını hep taze tutmaya çalışmışlardı.Şerif,Orhanın kimsenin bilmediği gizli sırdaşıydı,çünkü Şerifi,Orhanın etrafındaki insanların hiçbiri tanımıyordu,dolayısıyla onunla ters düşselerde kendisine ihanet etmesi söz konusu değildi.Aynı şey Şerif tarafından bakıldığı vakit Orhan içinde geçerliydi.Birbirlerinden dinledikleri olayların kahramanlarını sadece ismen tanıyorlardı.
Şerife telefon açıp vakti varsa kendisiyle biraz sohbet etmek,hemde bir şeyler yemek istediğini söylediğinde aslında Şerifinde böyle bir telefonu hayal ettiğini bilemezdi.Çok sevinmişti Şerif çünkü galiba dertliydi ve kimseye anlatamadığı bir dertti bu.''Fazla oyalanma hemen gel,Ulu Caminin orda bekliyorum'' demişti
ben evli bir bayan olarak bu söylediklerinizi(allaha şükür) yaşamıyor olsam da yaşayan birçok kadın adına %100 doğru bulduğumu belirtmek istiyorum ve samimi yazınız için tesk ediyorum.kaleminize sağlık...