Şöyle bir yaslan hadi arkana. Küçük bir yolculuğa çıkacağız seninle. Hayal gücün yardımcı olacak yolculuğa çıkmamıza. Yaşın kaç? Kaça yakın? Yirmi? Otuz? Kırk? Kırk beş?
Sevdiklerini düşün şimdi…
Şimdi de kırdıklarını, ardında bıraktığın kırıkları, yerle bir ettiklerini, yargıladıklarını, çaldıklarını…
Doğrunun ucu sivridir, ancak hedefini vurur.
Eğriler, doğrularla karşılaşınca doğrulur.
Hak yolunda birkaç yanlış bir doğruyu götürmez.
Değil götürmek, el dahi süremez.
"O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır";
Hiç şüphesiz, kürsünün sahibinin dediği olur...
Mesafe koymak,
samimiyete zaman tanımak
kibirli olmak değildir.
Mesafeli olmak,
benim kalbim, hayatım,
vaktim, sahip olduklarım kıymetlidir,
Ne gibisin dersen, dibinin kalın katmanında irice bir çatlağa sahip küçücük bir fanusum. Renkli, allı pullu japon balıkları büyütülmeye çalışılıyor içimde.
“Bu, balıkların doğasına, benim mevcut halime uygun değil!” demek istiyorum ama
insanlar duyulmak, sevilmek, anlaşılmak istiyor.
İnsanlar, kendi istediklerini başkası istesin istemiyor.
Bir zirvenin tepesinde olmalı hep onlar.
-Neden hep en kalabalıktan en tenhaya kaçmak istiyorsun baba?
-Çünkü insan elini attığı her şeyi bozuyor oğlum.
-Ama ben de sana dokunuyorum şimdi baba? Şimdi sende bir şeyleri bozmuş mu oluyorum?
-Tamir etmiş oluyorsun.
-Peki annem?
-Eksik parçaları tamamlamış oluyor.
Çocuktum, kışın ilk karı yavaş yavaş düşerdi yere,
pencereden izlerdim o beyazın yerleri boyamasını.
Birileri o tertemiz beyazın üzerine ayak izlerini bıraktığında acayip kızardım.
Sonra biraz büyüdüm, adım atılabilecek yerleri izlemeyi bıraktım,
kimsenin adım atamayacağı yerlere baktım.
Oraları da buldular, oralarda da izler bıraktılar.
Yazmıyor, aramıyor, sormuyor değil mi?
Aranızda onun gururdan duvarı var çünkü.
Bir nasılsın bile diyemiyor o duvar yüzünden.
Hep ben ben ben diye başlıyorsa cümleleri, öncelikleri;
hiçbir zaman biz olamazsınız.
Sen ve ben’den öteye geçemezsiniz.
Tuğba Kadak: Ölümden dönmüşüz sevgilim. Kaç bin cemre var yüzünde, hesap edemedim. Sen, yanlış yollarda çokça zaman kaybedip bulamadığım o adressin. Aynalarda göremediğim o suretsin. Bensin, beni O'na götürensin, dünyadan cennete dayanan o bembeyaz merdivensin.
Selim Akgün: Avuçlarımın içindeymişsin, seni yüzüme sürmem için, o en güzel amini beklemişsin.
Seslenmek, uzanmak, sarılmak istiyorsun
ama bir şey sıkıca tutuyor seni sanki.
İyi değilim demek istiyorsun,
diyorsun belki ama kimse duymuyor seni.
Kurtulup sıyrılmak istiyorsun ama bir türlü kurtulamıyorsun.
Gözün hep aynı hikayelerin tekrarını izliyor nereye baksan.
Bak, bir nasır diğerlerinin üzerine kat çıkıyor.
Tam şuramdan ta şuraya doğru uzayan zinciri görüyor musun?
Bak, onun paslı halkalarını kırmak üzereyim.
Gölge oyununda gölgemi terk edip de geldim.
Güldürmedi; aynamı kırdım da geldim.
Tam olarak "gelmek" değil bu biliyorum.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!