De ki ona;
Ben sözüysem şarkının, sen ritmisin.
Ben cümlesiysem şiirin, sen başlığısın.
Düşüp düşüp kalkıyorsam inatla dikenli yollarda, sen en güzel sebepsin.
Bir adres olmalı.
Belki bu ihtimal üzerine ciğerimde yeşeriyor nefes fidanları.
Bir adres olmalı ve orada kimsenin kimseyi uyarmaya ihtiyacı olmamalı.
İyiye, güzele, umuda işaret ediyor olmalı işaret tabelaları,
uyarı levhaları…
Karanlığı kabul etmiş,
onunla yaşamaya alışmış insanı
aydınlığa çıkarıp
tekrar karanlığa kapatmış oluyorsun
o umudu ona vererek,
onun elini tutarak.
Birçok yerinden yarası olan insanlar vardır.
Kimine göre Allah’ın sevdiği kullardır onlar,
Allah onları sevdiği için vermiştir o yaraları.
Kimine göre de Allah’ın cezalandırdıklarıdır onlar.
Kim bilir kime ne yapmışlardır da karşılığında almışlardır o yaraları.
Ona göresi buna göresi falan çok da umrunda değildir zaten onların.
Bir kadın sevdim, saçları mavi, gözleri beyaz…
Bir kadın ki, bozdu tüm ezberleri;
temize çekti dünlerimi.
Savurdu saçlarını, açtı gözlerini;
göğüme sürdü renklerini.
Böyle üzerinde kocaman bir mıknatıs taşıdığını düşündüğün oluyor mu senin de?
Böyle önüne, ardına, yanına yakınına baktığında
kaçtığın her şeyi hemen oracıkta görüyor musun sen de?
O kaçtıkların daha da yaklaşıp geliyor mu üzerine üzerine?
Tükürüyorlar mı temiz tuttuklarının üzerine?
Böyle tam güzel bir ritim tutturduğun anda,
Kötü günlerin varlığı, var sandığımız insanların aslında yok olduğunu görmemiz içindir, biliriz.
Amiralimizsin diyenlerin sırt çevirişini, ilk dalgada hayret etmeden izleriz.
Çok yol tanıdık, çok yol yürüdük!
Mevcut yolumuz, vazgeçtiklerimizle aynı ise, yeni bir yol çizmekte korkaklık etmeyiz.
Mesafeleri yolda değil, yolda yürüdüğümüzle aramızda sevmeyiz.
İyi niyetimiz enayiliğimizden değil!
Ben artık aynı duvarlara çarpıp aynı zemine aynı şekilde farklı ümitlerle düşmek istemiyorum.
Aynı koridorda volta atıp aynı adımlarla farklı yollara susamak istemiyorum.
Dört duvarın her birini gözlerimle kazıyarak pencere açmaya çalışmak,
prangalarıma özgürlük ninnileri söylemek istemiyorum.
Kendime, düne, dünyaya karşı attığım havluyu yerden almak,
onu beyaza boyayıp yenilerle barış adına sallamak istiyorum.
“Başlığına bulut renginde isimler aradığım bir şiirdik, dizelerce dizilmeden diz yaraları edindik.” dedi kadın. Kesintisiz hıçkırıklarla gözünden düşen yaşlara bel bağlayan dudak çatlakları, üstünkörü sürülmüş rujunun altından “Burası bizim meskenimiz oldu” diyordu. Titrek hareketlerle tekrar kısa süreliğine ıslanıp, kıpırdamaya devam etti dudakları; gri dumanlarla tekrar şu cümleleri attılar dışarı:
“Bir satırbaşıydık... Bir Nisan yağmuru... Süzülerek toprağa, havaya, yere aynı anda düşen bambaşka bir cemre ya da...”
Sonra binlere bölündü kadın birdenbire. Her parçası tekrar binlere bölündü. Tüm parçalar yan yana dizilip farklı yüzlere büründü. Her biri aynı yerde binlerce kat büyüdü.
“Eşim şehit oldu, ondandır bu şiirin başlıksızlığı, ondandır dizlerimin yaraları.” dedi biri.
“On dokuz koyun karşılığında kanattılar dizelerimin dizlerini” dedi öteki.
Bir soluk niyetiyle bir köşecikte dursam,
Sol ile solunan, maneviyatındır Bursam.
Bin oluk külfetiyle bin bir kere savrulsam
İman ile dolduran, şol dostlarındır Bursam.
Başımı kaldırsam, Tophane’ye doğru baksam,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!